Denizcilikte bir tabir vardır, “Batan gemiyi en son kaptan terk eder’’ diye.
Fakat bu şehirde bu sözün tam tersi yaşandı.
İzmir batarken gemiyi ilk terk eden İzmir’in seçilmiş kaptanı Tunç Soyer oldu.
İzmir sulara gömülmüş, başta Kordon esnafı olmak üzere Alsancak’ta, Mavişehir’de oturanlar perişan olmuş, botla bile evlerinden, iş yerlerinden zor çıkabilmişler, dertlerini sıkıntılarını anlatabilecekleri şehrin seçilmiş bir numaralı temsilcisini ara da bulasın.
Esnaf uzun süre iş yapamaz duruma gelmiş, insanların evi sular içinde kalmış, perişanlık ve mağduriyet üst seviyede şehrin bir kısmı adeta batmış. Seçilmiş kaptan Polanya’da oy peşinde.
Pazar sabahı sular içindeki bölgelerde şovunu yapıp, demeçler veren Soyer, bu kadar çalışmayı kendisine yeterli görmüş olacak ki aynı akşam uçağa atladığı gibi havadan da İzmir’i denetleyip!!! Keyif için de Polanya’ya uçmuş.
Kaptanımızın gidiş sebebi Polonya’nın Lublin kentinde yapılacak olan “Avrupa Gençlik Başkenti Oylaması”
Zaten son toplantı birçok ülke girişimlerini yapmış bir anlamda oylar nereye verilecek belli.
İzmir’ de binlerce insanın yaşadığı bölgelerin sular içinde kaldığı, büyük bir felaketin yaşandığı böyle bir zamanda Büyük Başkan Polonya’ya üst düzey bir çalışanını gönderebilirdi.
İzmir’i orada temsil edecek kişi şehrin büyük bir felaket atlattığını ve önümüzdeki üç, dört gün daha baskınların beklendiğini belirtip, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bundan dolayı gelemediğini anlatırdı. Soyer’in selam ve saygılarını ileterek katılımcıların sempatisini kazanabilirdi.
Şehrinde afat yaşanan başkanın oylamaya katılamamasını Lublin’de o zaman kimse eleştiremezdi.
Belki mağduriyet İzmir’e oy bile getirebilirdi.
Burada bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Tunç Soyer’in çok seyahat etmesi birçok kişinin aksine beni pek rahatsız etmiyor.
Sebebine gelince; rahmetli Özal’ın bir sözünü hiç unutmam. Turgut Bey de çok seyahat ediyor diye eleştirilirdi. Bir gün “Bırakın ülkenin başbakanını temizlik işçisi bile yurt dışına çıkabiliyorsa gitsin”, diyerek yurt dışı seyahatlerinin, bilgi, deneyim, vizyon ve ikili ilişkiler açısından çok faydalı olduğunu belirtmişti.
Evet özellikle vizyon ve ilişkiler açısından bir belediye başkanının sık seyahat ediyor olması eleştirilmemelidir.
Fakat şehri sular altın da kalmış, tsunami sahilleri vurmuşsa bir başkan gerekçesi ne olursa görevinin başından ayrılamaz ayrılmamalıdır.
Bunun üstüne bir de meteoroloji önümüzdeki günlerde de aynı sıkıntıların yaşanabileceğini açıklıyorsa, bunları bile bile seyahate gitmek adeta İzmirliye “sizler benim umurumda değilsiniz” mesajı vermektir.
Mağdur insanlar felaketin ertesi günü karşılarında Tunç Soyer’i göremeyince büyük hayal kırıklığı yaşadılar.
Polonya’ya gittiğini duyunca da kulaklarına inanamayıp “ Yok artık!” dediler.
Soyer’in böyle bir felaketten sonra seyahate gitmesine olumlu bakanlar da vardı.
Bunlar kim derseniz?
Büyükşehirden nemalananlar, büyükşehrin mülklerinde bedava veya çok cüzi kiralarla oturanlar Soyer ile ahbap, çavuş ilişkisinde olanlar.
Zaten böyle tipler için söylenmiş güzel sözler vardır.
Bu omurgalılar 4 ay sonra, Soyer saraydan ayrılınca aynen şunu söyleyecekler.
“Kral öldü yaşasın yeni kral”