Yapmıyoruz, yapamıyoruz...
İstediklerimize değil, istemediklerimize odaklanıp olumsuzluğu şikâyetlerimizle besliyoruz. Hem düşüncelerimizle olduğundan daha fazla büyütüyoruz hem de yaşam enerjimizi olumsuza akıtarak enerji boyutunda büyümesini sağlıyoruz.
Türk toplumunun çocuk yetiştirme biçimi giderek olumsuza odaklanma ve eleştiri odaklı eğitime yönelerek, bizim de bunu beslemeyi öğrenmemize neden oluyor.
Bunun en iyi göstergesi seçim çalışmalarında hem liderlerimizde, sokakta şu ya da bu lideri destekleyen halkımızın birbirleriyle olan iletişim biçimlerinde rahatlıkla gözlenebiliyor.
Televizyonlarda yayınlanan diziler, yarışmalar bu iletişim biçimini destekleyen davranış biçimleri kazandırıyor. Dini vecibeleri bırakın; insani değerlere ters düşen aşkları, duyguları hiçe sayan vicdansızca yapılan kötülükleri, saygısızlığı ve acımasızlığı besleyen yarışmalarıyla bilinçlere kazınıyor.
Oysa bizim seçimler öncesinde televizyon programlarında saygıyla tartışabilen liderlerimiz; Adile Naşit, Münir Özkul, Perran Kutman, Sadri Alışık, Kemal Sunal, Ayşen Gruda, Hulusi Kentmen, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe gibi iyiliği işleyen, Erol
Taş gibi kötü karakter rolü oynayıp iyi yürekli olan iyinin kazandığı eski Türk filmlerimiz; bu filmleri izlerken ağlayan, empati kuran, komşusunun derdine yürekten derman olmaya hazır, komşu çocuklarına kendi çocukları gibi benimseyip düşünecek kadar vicdanlı insanlarımız vardı. Çocuklarımız gece yarılarına kadar özgür ve güvenle sokaklarda oynar, komşu annenin verdiği salça ekmekle doyardı.
Televizyon programlarını çok fazla izleyemesem de geçen sene aşçıların yarıştığı bir programda yarışmacıların aşağılandığını, yarışmacıların birbirlerini haksızca ezmeye çalıştığını görmüş üzüntü duymuştum. Yine aynı programa tesadüf ettiğimde konseptin değişmiş olduğunu, şeflerin yarışmacı aşçılara babacan tavırlarla yaklaştığını, yarışanların birbirlerine yardımsever tavırları bana mutluluğu yaşattı.
İşte bu tarz programlar ve bizlerdeki bilincin artması, liderlerin birbirlerini kötüleyen, ötekileştiren yapılarına karşı duruşumuzu belli etmemiz, bin bir canla, emekle düşman işgalinden kurtarılmış Atatürk Türkiye’sinin dili dini ırkı ile bir bütün olduğunun bilinciyle ve dik duruşumuzla iyiye odaklanmayı öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor.
İşte bu bilinçle kötülüğü değil iyiliği anlatmamız, istediklerimize ulaşmak için en temel insani değerlerle saygıya dönüşü desteklememiz gerekiyor.