Erol YARAŞ
Köşe Yazarı
Erol YARAŞ
 

Erol Yaraş sordu, Salih Esen yanıtladı: Tek kelimeyle kabus gibiydi

E.Y.: Sanayici olarak iki aşamalı bir sorum olacak. Doların 18 TL, euronun 20 TL'yi gördüğü güne kadar yaşadıklarınızı öğrenmek istiyorum. Çünkü siz hem ithalat hem de ihracat tarafında varsınız. İkinci olarak da; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın döviz endeksli mevduat sistemini açıkladığı 4 günden sonraki süreci yorumlamanızı istiyorum. Sanayici olarak nasıl bir 3-4 ay geçirdiniz? S.E.: Tek kelimeyle 'kabus' gibiydi. Başka bir şey de söyleyemem. Özellikle yılbaşından bu yana kurların sürekli artıyor olması endişelendirmişti. 23 Kasım günü kurların birden bire çok hızlı bir şekilde yükselmeye başlaması, hepimizin uykularını kaçıracak nitelikteydi. Hem ithalat hem de ihracat tarafında olmamız, sürekli piyasalarla olan bağlantılarımız, dış firmalara ve içerideki firmalara fiyatlarla kendimizi bağlamış olmamız ve sürekli maliyetlerimizin kur artışından etkilenmek suretiyle fiyatlarını yukarıya çekmesi, müşterilerle olan ilişkilerimize zarar vermişti. Sayın cumhurbaşkanının 'Biz faize karşıyız' her konuşmasında bunu ortaya koymasıyla dövizin üst üste artması sebebiyle 7.40 TL'den başlamış olan dolar döviz kuru, bir anda 18 TL'yi buldu. Bu durum piyasaların kilitlenmesine sebep oldu. Doğal olarak kaça satacak, kaça mal edecek, sattığını yerine koyabilecek mi endişesi nedeniyle piyasalarda da mal bulunmaması gibi bir hususun ortaya çıkmasına neden oldu. Biliyorsunuz bu gıda fiyatlarına da yansıdı. Millet arzu ettiği ürünü, arzu ettiği kadar alamaz pozisyona geldi. Müthiş bir karamsarlık, öngörüsüzlük ve hayatımızda her şeyi durdurma gibi faktörler de yan yana geldi. Bir kabustu. E.Y.: Siz üreticisiniz ve piyasaya malınızı bir takım kanallarla sunuyorsunuz. Bayilerle aranızdaki sıkıntı ve rakamsal bazdaki anlaşmazlığın dışında, bu süreç içerisinde tüketici anlamında da mal bulamama gibi sıkıntılar yaşandı mı? S.E.: Bizim sektörümüzde yaşamadık. Çünkü uzun soluklu ve stoklu çalışıyor olmamız sebebiyle. Ama tabii ki esas üreticiler, az önce söylediğim gibi kurun çok hızlı bir şekilde yukarıya doğru gitmesi sebebiyle, ellerindeki malı çıkarmak arzusunda olmadılar. Bunlar da piyasaya yokluk olarak yansıdı. Dolayısıyla da bir fiyat karmaşası oluştu. Arz-talep dengesizliği oluştu. Bunun sonucu olarak da büyük bir kaosun eşiğine kadar dar gelmiş olduk. Ondan sonra da bir gecede alınan karar neticesinde 18TL'den 11 TL'ye gelmiş döviz kurunda bahsediyoruz. Şunu söylemek istiyorum, 40 yıldır sanayicilik yapıyorum. Her zaman da şunu söylerim, döviz kurlarındaki bu ani yükselişin zararı piyasalara bir veya ikiyse, ani gerileyişinin de sanayicilere en az bunun iki katı kadar da zararı oldu. Çünkü birçok sanayici, 18 TL'den döviz kurlarıyla hamddesini aldı, ithalatını yaptı. Şimdi bunları da üretmek için bir hazırlık safhasında. Şimdi 11 TL'lerden bahsediyoruz, memnuniyet verici bir husus ama öbür taraftan da piyasalarda fiyatların oynaklığı sebebiyle henüz daha istikrar kazanmamış durumda. Özellikle kamuya TL bazında uzun vadeli bağlantı yapmış olan firmalar için halen zorluklar var. Onların durumları önümüzdeki günlerde çıkacak olan fiyat farkı kararnamesine veya tasfiye kararnamesine bağlı diye düşünüyorum. Eğer o yönde adımlar atılmazsa, piyasalarda çok büyük iflasların baş göstereceğini de bugünden söylemek mümkün.  E.Y.: Hafta içinde dolar düştü, belli bir istikrar var gibi gözüküyor. Bunun sizin bayilerinizle olan ilişkinizde bir düzelmeye doğru gittiğini söyleyebilir miyiz? S.E.: Henüz söyleyemeyiz, bunu söylemek için erken olduğunu ifade etmek istiyorum. Bizler sanayiciler ve işadamları olarak, ister ticaret isterseniz de üretim yapın farketmiyor. Kurların yükselikliği, tabii ki bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Ancak en büyük problem öngörülemeyen, öngürelememezlik oluyor. Piyasaların ne yönde gelişeceğini planlayamamak oluyor. Yani bu atılmış olan adımların, güven ortamını doğurmak suretiyle, 'artık dövizde istikrarlı bir durum var' denmesine çok bağlı. Çünkü 13,12,11 TL dedik, peki nerede duracak bu? E.Y.: Çıkarken bir dert, inerken yine bir dert mi diyorsunuz? S.E.: İnerken iki dert. Baskılanması yüreklere mutlaka su serpti. Son alınmış olan kararlar neticesinde, atılmış olan adımlar gördüğüm kadarıyla halen karmaşa var. Gerek TL mevduatlarda, gerekse döviz mevduatlarında hala karmaşa var. Maliye Bakanlığı tarafından tedbirler yayınlanmadı. Ama kurların geriye gideceği hususundan dolayı bir umut doğdu. Devam ettiği süre içerisinde tabii ki, dengeyi sağlamak suretiyle piyasaya istikrar olarak dönmesini umut ediyorum. Şu anda istikrara kavuşmuş mudur dersek; hayır, henüz değil. Bu yönde atılmış olan adımlar, iyileşmeyi sağlayacaktır ama daha henüz bunu görebilmek için erken.  E.Y.: Bir gecede alınan karardan sonra fırtınaya yakalandınız mı, yoksa az zararla mı çıktınız? S.E.: Kesinlikle bu fırtınaya yakalandık.  E.Y.: İthalat açısından diyelim ki 20 TL'den aldığınız dönem oldu mu? Ne kadarlık bir zarar söz konusu belli mi? S.E.: Rakamlandırmak mümkün değil. Ancak bu sene itibariyle şunu çok rahat söyleyebilirim. Türkiye'nin büyümesine paralel olarak, bizim sektörümüzde de büyüme gerçekleşti. Cirolarımız geçtiğimiz yıla göre en az iki kat arttı, belki iki katı da geçti. Ama karlılığa baktğınız vakit özellikle tamamen kur farklarına gittiğini söylememiz çok mümkün. Yani kişilerle bağlıntı yapıyorsunuz, 8 TL kurla bağlantı yapıyorsunuz ama bir anda 12-18 TL oluyor. Sizin malı teslim edip, paranızı tashil edip, cebinize koyuncaya kadar geçecek olan süre içerisinde, özellikle bizim sektörde dövizin içinden girdinin yüzde 70-80'ler seviyesinde olması nedeniyle kur farkları canımıza okudu diyebilirim.  E.Y.: Yani fırtına sizin teknede de bir hasar açtı. S.E.: Müthiş bir şekilde hasar açtı. Tabii ki bizde 40 yıllık kaptanlık tecrübesi olması nedeniyle, en azından bu rüzgarlara, dalgalara rağmen ayakta kaldığımıza şu an şükrediyorum. Tabii bir çok firma bu konuda ne yazıkki hayatını devam ettiremeyecektir diye düşünüyorum.  E.Y.: Siz bazı iflaslar ya da kapanmalar bekliyorsunuz diyebilir miyiz? S.E.: Kesinlikle, kesinlikle bekliyorum. Ama inşallah yanılırım. Yine söylüyorum, meclisten kamuya iş yapan müteahhitler, kamu alımlarına yönelik fiyat kararnamesi veya tasfiye kararnamesi yayınlanır. Aksi halde geçmişten gelen kamuya olan edinimler devam edecek olursa, hem kamu işini yapamaz poziyona gelecek hem de birçok firmayı kamu kararları nedeniyle batırılmış olacak.  E.Y.: Biraz önce 40 yıllık sanayici olduğunuzu söylediniz. Ben de 45 yıllık gazeteciyim. Birçok krizlere çok şahit olduk. Son krizle, diğer yaşadığınız krizleri mukayese ettiğiniz zaman bunu nasıl konumlarsınız? Böyle bir kriz yaşadınız mı? S.E.: Söylediğiniz gibi firmamı 1976 yılında kurdum. Ondan bu yana gelip geçen birçok krizle yüzleştik, yaşadık. Tabii gündemde olan kovid var. Kovid sürekli olarak varyant değiştiriyor, farklı mikrop kılığına girmek suretiyle günümüze geliyor. Bugün de buna omicron diyoruz. Veya her sene değişen grip mikrobu gibi. Bizim gelen krizler hep böyle farklı kimliğe bürünerek karşımıza geliyor. Diyemiyoruz ki; “Biz bu filmi görmüştük”. Evet kriz ortamı nedeniyle “Biz bu filmi görmüştük” diyoruz ama bu filmin aynını görmedik. Bugün itibariyle yaşadıklarımız, bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok farklı. Neden? Çünkü burada büyük bir şekilde Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasi koşullar, gerekse ekonomik koşullar geçmişte yaşadıklarımızdan çok daha farklı diye düşünüyorum.  E.Y.: Son krizde sizi, en çok ne rahatsız etti? S.E.: Mesela 1980'de yaşamış olduğumuz krizde, bir anda döviz iki katına üç katına çıktı. Birden dengeler sağlandı, işlerimizi de çok fazla sekteye uğratmadı. En yakında yaşadığımız 2009'u düşünürsek, keza o bizden kaynaklanmamıştı. Dış dünyadan gelen bir ekonomik krizdi. Yani çok kısa bir süre içerisinde dengeler kendisini buldu. Ve Türkiye gemisi yoluna devam etti. O günden bu yana tabii, bizim hazine 70 cente muhtaç olduğu dönemleri de geçirdi. Benzin kuyruklarını, ithalat yapamamanın sıkıntılarını da yaşadık. Ama o krizlerin daha çabuk atlatılacağı konusunda bugüne nazaran daha fazla güven vardı diye düşünüyorum.  E.Y.: Anladım, bu sizi diğerlerinden çok daha fazla etkiledi. Peki kendinizde rahatlama açısından bir süre görebiliyor musunuz? S.E.: Şimdi, bir gerçek şu; yani biz bir takım adımlar attık diyoruz. Stabilite yönünden içeride dengeler kuruldu diye düşünüyoruz. Ama dışarıdan bakıldığı vakit bunun böyle olmadığını dışarıdakiler bize söylüyor. Neyle söylüyor? Biliyorsunuz Türkiye'nin risk birimi var. CDS adını veriyoruz. Dışarıya borçlandığımız vakit, Türkiye'ye biçilen kredi notunu belirliyor. Mesela dövizi düşürdük, 18'den 12 TL'ye ama CDS birimimiz ne yazık ki 450'lerde. Hatta 400'ün altına düşmüşken, bugün 625'ler seviyesine ulaştı. Yani dışarıdaki finans piyasaları diyor ki; siz bu işleri yaptınız ama iyi yapmadınız. Oraya bakınca, kendini sağlamlaştırmaya alınca, 'İyi yapmadınız hala ip üzerinde gidiyorsunuz' diyor. Bizim hiçbir zaman eksi seviyelere düşen bir hazinemiz olmamıştı. Hazinede paramız yoktu ama 40-50 milyar dolar civarında da bir borcumuz olmadı diye düşünüyorum. Tabii ki bu borçluluğun azaltılması gerekiyor. Biz bugün itibariyle bir takım palyatif tedbirlerle bunu aşmanın yolunu buluyoruz. Bu da ne işte; bir takım swap anlaşmaları suretiyle hazineye borç alıyoruz. O borcu kasamızdaki parayı da, kendi paramız olarak kullanıyoruz. Nereye kadar gidecek bu, hepimizin kafasında çok büyük soru işaretleri olarak duruyor.  E.Y.: Siz daima yatırım yapmayı seven bir işadamısınız. Ben yıllardır sizi öyle görüyorum. Peki önümüzdeki günlerde diyelim ki, dolar veya euro bazında bir yatırım yapmayı düşünür müsünüz? S.E.: Ne ben düşünürüm, ne de bir başkası düşünebilir. Zaten bugün itibariyle finansman olanakları, çok sınırlı vaziyete gelmiş durumda. Her ne kadar Merkez Bankası'nın faiz oranları 14'e çekilmiş olsa da, şu anda siz bir bankadan 1-2 yıl vadeli kredi almaya kalktığınız vakit, bu faiz oranlarının iki katına hatta şu anda yüzde 36 seviyesinde 2 yıllık TL bazında bir bankadan kredi almaya kalksanız yüzde 36 faiz uyguluyor size. Bıraktık döviz kurundaki oynaklığın ne olacağı konusunu. Bugün sadece rotatif kredi kullansanız, bunun size maliyeti yüzde 20-22. hani faiz düşümü sadece Merkez Bankası'nın bankalara vermiş olduğu, politika faiziyle sınırlı kaldı. Ne yazık ki bugün itibariyle bunu piyasalara, yatırımcılara faiz düşüşü olarak yansımadığını görüyoruz. Bir de bunun üzerine dövizde stabilite olacak mı, olmayacak mı endişesi var. Bir de yurtdışından borçlanmaya kalksanız, 626'ya çıkmış olan CDS nedeniyle döviz bazında borçlanmaya kalksanız yüzde 8-9'lar karşınıza çıkmış olacak. Böyle bir ortamda kim yapar ki? E.Y.: En iyisi diyorsunuz mevcutu korumak şu anda başarı... S.E.: Yüzde yüz diyebilirim.  E.Y.: Döviz endeksi mevduat sistemi açıklandığı zaman, alt cümle olarak da bu sistemdeki hedefin; yatırım, üretim ve istihdam olarak söylendi. Size göre bu gerçekleşebilir mi? S.E.: Şimdi büyük resme bakmamız lazım. Ben ekonomist değilim ama sanayiciyim. Piyasaları da az çok okumasını biliyoruz ki bu şekliyle ayakta kalabiliyoruz. Bizim 140 milyar dolar civarında bir  borcumuz var. Biz şu anda ihtiyacımızı, borcu artırmak suretiyle swaplarla götürmeye çalışıyoruz. Şimdi bu adımı atmaktaki temel neden, Türkiye'de yastık altında bulunduğu söylenilen 5 bin ton civarındaki altının ekonomideki döngüsünü sağlamaya yönelik olduğu ifade ediliyor. Yani diğer bir deyişle de Türkiye'nin büyümesini sürdürebilmesi için, gerekli olan döviz açığını ülkenin içerisinden atıl durumda olmuş olan, tasarruf araçlarıyla yastık altındaki dövizlerle, TL'yle, yastık altındaki altının ekonomiye kazandırılması suretiyle oluşacak. Yani Türkiye'nin büyümesinin finansmanı, büyüyeceksek finansmana ihtiyacımız var bizim, tamamen dış kaynaklar yerine içeriden sağlanmasına yönelik. 5 bin ton altın deniliyor, ben de diyorum ki 15 bin ton, siz de deyin ki bin ton altın. Kim bunu saydı, ne kadar saydı. Bunun ne kadarı ekonomiye kazandırılacak, ne kadarı dövize dönecek ve bizim büyümezi finanse edecek. Bilemiyoruz bu konuda belirsizlik hakim.  E.Y.: Bu belirsizlik her şeyi durduruyor diyebilir miyiz? S.E.: Tabii ki, bu belirsizlikler ancak günü kurtarmayı sağlayacak adımların atılmasına neden olabilir. Uzun vadeli bir takım birikimlerin, yatırımların yapılmasına imkan tanımaz.  E.Y.: Şu anda kolay ithalat yapabiliyor musunuz? Akreditif kolaylıkla açılabiliyor mu, yurtdışı bankalarla sizin çalıştığınız bankalarda teminatlar anlamında bir sıkıntı var mı? Yoksa da, o konuda bankacılık sistemlerinin sıkıntıya doğru gittiğini görüyor musunuz? S.E.: Akreditif açabilmek için en azından bankan nezdinde kredi limitinizin olması gerekiyor. Özellikle dışarıdan ithalat yapıyorsanız, döviz cinsinden yapıyorsunuz. Tabii ki içeriden bankalarla yaptığınız anlaşmalar, Eximbank ile de yapmış olduğunuz anlaşmalar, TL cinsinden. Kurların bu nispette yükselmesi, bankalar nezdindeki kredi limitlerinin yetersiz kalmasına sebep oldu. Özellikle Eximbank kaynaklı kredilerde, bu limit yetersizliğini çok fazla görüyoruz. Bankalar nezdinde de kredibiletinizin döviz yükselmesi oranında artması gerekiyor. Buralarda bir takım sıkıntılar yaşıyoruz. Yani dediğiniz gibi teminat mektubu temin edebilme noktasında bir takım konular karşımıza çıkıyor. Akreditif açmak konusunda limitlerin yetersizliğinden kaynaklı bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Ama şu andaki belirsizlik nedeniyle, piyasalarda müthiş bir durgunluk var. Aralık başından itibaren hızlı bir şekilde genişlemeye başladı. Sanırım üretim, imalat sektöründe Ocak-Şubat aylarında da bu durgunluk devam edecek. Ve de ithalat ihtiyacı bir nebze olsun geriye çekilecek. Bu da Türkiye’nin en azından bu yıl yakalamış olduğu büyüme hızının yakalanmayacağını da bizlere gösteriyor. E.Y.: Şu anda yetki sizde olsa ortamı düzeltmek için neler yaparsınız veya yapılmasını istediğiniz yetkilerden en baştaki kararlar nelerdir? S.E.: Olaya sadece ekonomi olarak bakıyorsak, bence burada en büyük yanlışlığı yapıyoruz. Bu adımları da eksik atmamızın temelinde bunlar yatıyor. Resmin büyüğünü görmemiz lazım. Herkesin dilinde tüy bitmiş vaziyette. Öncelikle yapısal reformlar istiyoruz. Bizim kendi yağımızla kavrulmamız mümkün değil. 5 bin ton altın, yurt içindeki tasarruflar bizim büyümezi finanse edecek, bugüne kadar bugün gerçekleştiğine dair resim göremedik. Köprüden geçmedik, geçmediğimiz için de bu konuda tecrübemiz yok. Finanses eder mi, bana sorarsanız etmez. Ama bir başkası da çok rahatlıkla ‘eder deyip’ geçer gider. Ama bizim özellikle yapısal reformlar dediğimiz konuyu, A’dan Z’ye bunların ne olduğu belli, siyasi bütünleşmenin içerisinde olmak gibi mecburiyetimiz var. Ben çok açık söylüyorum. Bu başkanlık sistemi bizim üzerimize uymadı. Yani uymadı. Ben hiçbir partiye üye değilim, politika da yapmadım. Ama ben 2009’e kadar başarılı olmuş olan AK Parti’nin politikalarını özlüyorum. O dönemin başbakanını özlüyorum. O dönemde yönetim kurulu başkanıyken Sayın cumhurbaşkanı, başbakan iken yapmış olduğumuz toplantıları biliyorum. Onların ne kadar verimli geçtiğini görüyorum. Başkanlık sisteminden önceki bakanların, bizlere ne kadar yakın olduğunu biliyorum. Bizlerin sorunlarını çözmek için her daim yanımızda olduklarını biliyorum. Ve o günün koşullarıyla başbakana Tayyip Bey’e ulaşmak mümkün iken,  artık bugün Tayyip Bey’e ulaşmayı bıraktık, bakanlarına dahi ulaşmakta müthiş bir zorluk yaşıyoruz. Siyasal anlamda da bütünleşmeye, birleşmeye, bir olmaya ihtiyacımız var. Ve bu başkanlık sisteminin de eğer bu şekliyle devam edecekse, eskisi gibi safları sıklaştırıcı, iş aleminin sözlerini dinleyici bir yapıya bürünmesi mutlaka gerekiyor. Ondan sonra bizim Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin canlandırılması, sıklaştırılması ve tabii ki içeriye dönmek suretiyle dışarının bizde görmüş olduğu eksiklikleri giderici yönde de hareket etmemiz lazım. Biz istediğimiz kadar söyleyelim, bizim yapmış olduğumuz adımlar, “işte bizim ekonomik anlamda sorunlarımızı aşacak”. Ama bak Avrupa ne diyor? ‘CDS birimin 626 kardeşim diyor. Eğer benden kredi istersen, benden döviz almak istersen, ben maliyetimin üzerine 6-7 puan daha ilave ederek sana bu parayı veririm’ diyor. Bu faiz tabii ki Türkiye ekonomisinden çıkacak, dolayısıyla hepimizden çıkmış olacak.
Ekleme Tarihi: 25 Aralık 2021 - Cumartesi
Erol YARAŞ

Erol Yaraş sordu, Salih Esen yanıtladı: Tek kelimeyle kabus gibiydi

E.Y.: Sanayici olarak iki aşamalı bir sorum olacak. Doların 18 TL, euronun 20 TL'yi gördüğü güne kadar yaşadıklarınızı öğrenmek istiyorum. Çünkü siz hem ithalat hem de ihracat tarafında varsınız. İkinci olarak da; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın döviz endeksli mevduat sistemini açıkladığı 4 günden sonraki süreci yorumlamanızı istiyorum. Sanayici olarak nasıl bir 3-4 ay geçirdiniz?
S.E.: 
Tek kelimeyle 'kabus' gibiydi. Başka bir şey de söyleyemem. Özellikle yılbaşından bu yana kurların sürekli artıyor olması endişelendirmişti. 23 Kasım günü kurların birden bire çok hızlı bir şekilde yükselmeye başlaması, hepimizin uykularını kaçıracak nitelikteydi. Hem ithalat hem de ihracat tarafında olmamız, sürekli piyasalarla olan bağlantılarımız, dış firmalara ve içerideki firmalara fiyatlarla kendimizi bağlamış olmamız ve sürekli maliyetlerimizin kur artışından etkilenmek suretiyle fiyatlarını yukarıya çekmesi, müşterilerle olan ilişkilerimize zarar vermişti. Sayın cumhurbaşkanının 'Biz faize karşıyız' her konuşmasında bunu ortaya koymasıyla dövizin üst üste artması sebebiyle 7.40 TL'den başlamış olan dolar döviz kuru, bir anda 18 TL'yi buldu. Bu durum piyasaların kilitlenmesine sebep oldu. Doğal olarak kaça satacak, kaça mal edecek, sattığını yerine koyabilecek mi endişesi nedeniyle piyasalarda da mal bulunmaması gibi bir hususun ortaya çıkmasına neden oldu. Biliyorsunuz bu gıda fiyatlarına da yansıdı. Millet arzu ettiği ürünü, arzu ettiği kadar alamaz pozisyona geldi. Müthiş bir karamsarlık, öngörüsüzlük ve hayatımızda her şeyi durdurma gibi faktörler de yan yana geldi. Bir kabustu.

E.Y.: Siz üreticisiniz ve piyasaya malınızı bir takım kanallarla sunuyorsunuz. Bayilerle aranızdaki sıkıntı ve rakamsal bazdaki anlaşmazlığın dışında, bu süreç içerisinde tüketici anlamında da mal bulamama gibi sıkıntılar yaşandı mı?
S.E.: 
Bizim sektörümüzde yaşamadık. Çünkü uzun soluklu ve stoklu çalışıyor olmamız sebebiyle. Ama tabii ki esas üreticiler, az önce söylediğim gibi kurun çok hızlı bir şekilde yukarıya doğru gitmesi sebebiyle, ellerindeki malı çıkarmak arzusunda olmadılar. Bunlar da piyasaya yokluk olarak yansıdı. Dolayısıyla da bir fiyat karmaşası oluştu. Arz-talep dengesizliği oluştu. Bunun sonucu olarak da büyük bir kaosun eşiğine kadar dar gelmiş olduk. Ondan sonra da bir gecede alınan karar neticesinde 18TL'den 11 TL'ye gelmiş döviz kurunda bahsediyoruz. Şunu söylemek istiyorum, 40 yıldır sanayicilik yapıyorum. Her zaman da şunu söylerim, döviz kurlarındaki bu ani yükselişin zararı piyasalara bir veya ikiyse, ani gerileyişinin de sanayicilere en az bunun iki katı kadar da zararı oldu. Çünkü birçok sanayici, 18 TL'den döviz kurlarıyla hamddesini aldı, ithalatını yaptı. Şimdi bunları da üretmek için bir hazırlık safhasında. Şimdi 11 TL'lerden bahsediyoruz, memnuniyet verici bir husus ama öbür taraftan da piyasalarda fiyatların oynaklığı sebebiyle henüz daha istikrar kazanmamış durumda. Özellikle kamuya TL bazında uzun vadeli bağlantı yapmış olan firmalar için halen zorluklar var. Onların durumları önümüzdeki günlerde çıkacak olan fiyat farkı kararnamesine veya tasfiye kararnamesine bağlı diye düşünüyorum. Eğer o yönde adımlar atılmazsa, piyasalarda çok büyük iflasların baş göstereceğini de bugünden söylemek mümkün. 

E.Y.: Hafta içinde dolar düştü, belli bir istikrar var gibi gözüküyor. Bunun sizin bayilerinizle olan ilişkinizde bir düzelmeye doğru gittiğini söyleyebilir miyiz?
S.E.: 
Henüz söyleyemeyiz, bunu söylemek için erken olduğunu ifade etmek istiyorum. Bizler sanayiciler ve işadamları olarak, ister ticaret isterseniz de üretim yapın farketmiyor. Kurların yükselikliği, tabii ki bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Ancak en büyük problem öngörülemeyen, öngürelememezlik oluyor. Piyasaların ne yönde gelişeceğini planlayamamak oluyor. Yani bu atılmış olan adımların, güven ortamını doğurmak suretiyle, 'artık dövizde istikrarlı bir durum var' denmesine çok bağlı. Çünkü 13,12,11 TL dedik, peki nerede duracak bu?

E.Y.: Çıkarken bir dert, inerken yine bir dert mi diyorsunuz?
S.E.: 
İnerken iki dert. Baskılanması yüreklere mutlaka su serpti. Son alınmış olan kararlar neticesinde, atılmış olan adımlar gördüğüm kadarıyla halen karmaşa var. Gerek TL mevduatlarda, gerekse döviz mevduatlarında hala karmaşa var. Maliye Bakanlığı tarafından tedbirler yayınlanmadı. Ama kurların geriye gideceği hususundan dolayı bir umut doğdu. Devam ettiği süre içerisinde tabii ki, dengeyi sağlamak suretiyle piyasaya istikrar olarak dönmesini umut ediyorum. Şu anda istikrara kavuşmuş mudur dersek; hayır, henüz değil. Bu yönde atılmış olan adımlar, iyileşmeyi sağlayacaktır ama daha henüz bunu görebilmek için erken. 

E.Y.: Bir gecede alınan karardan sonra fırtınaya yakalandınız mı, yoksa az zararla mı çıktınız?
S.E.:
 Kesinlikle bu fırtınaya yakalandık. 

E.Y.: İthalat açısından diyelim ki 20 TL'den aldığınız dönem oldu mu? Ne kadarlık bir zarar söz konusu belli mi?
S.E.:
 Rakamlandırmak mümkün değil. Ancak bu sene itibariyle şunu çok rahat söyleyebilirim. Türkiye'nin büyümesine paralel olarak, bizim sektörümüzde de büyüme gerçekleşti. Cirolarımız geçtiğimiz yıla göre en az iki kat arttı, belki iki katı da geçti. Ama karlılığa baktğınız vakit özellikle tamamen kur farklarına gittiğini söylememiz çok mümkün. Yani kişilerle bağlıntı yapıyorsunuz, 8 TL kurla bağlantı yapıyorsunuz ama bir anda 12-18 TL oluyor. Sizin malı teslim edip, paranızı tashil edip, cebinize koyuncaya kadar geçecek olan süre içerisinde, özellikle bizim sektörde dövizin içinden girdinin yüzde 70-80'ler seviyesinde olması nedeniyle kur farkları canımıza okudu diyebilirim. 

E.Y.: Yani fırtına sizin teknede de bir hasar açtı.
S.E.: 
Müthiş bir şekilde hasar açtı. Tabii ki bizde 40 yıllık kaptanlık tecrübesi olması nedeniyle, en azından bu rüzgarlara, dalgalara rağmen ayakta kaldığımıza şu an şükrediyorum. Tabii bir çok firma bu konuda ne yazıkki hayatını devam ettiremeyecektir diye düşünüyorum. 

E.Y.: Siz bazı iflaslar ya da kapanmalar bekliyorsunuz diyebilir miyiz?
S.E.:
 Kesinlikle, kesinlikle bekliyorum. Ama inşallah yanılırım. Yine söylüyorum, meclisten kamuya iş yapan müteahhitler, kamu alımlarına yönelik fiyat kararnamesi veya tasfiye kararnamesi yayınlanır. Aksi halde geçmişten gelen kamuya olan edinimler devam edecek olursa, hem kamu işini yapamaz poziyona gelecek hem de birçok firmayı kamu kararları nedeniyle batırılmış olacak. 

E.Y.: Biraz önce 40 yıllık sanayici olduğunuzu söylediniz. Ben de 45 yıllık gazeteciyim. Birçok krizlere çok şahit olduk. Son krizle, diğer yaşadığınız krizleri mukayese ettiğiniz zaman bunu nasıl konumlarsınız? Böyle bir kriz yaşadınız mı?
S.E.:
 Söylediğiniz gibi firmamı 1976 yılında kurdum. Ondan bu yana gelip geçen birçok krizle yüzleştik, yaşadık. Tabii gündemde olan kovid var. Kovid sürekli olarak varyant değiştiriyor, farklı mikrop kılığına girmek suretiyle günümüze geliyor. Bugün de buna omicron diyoruz. Veya her sene değişen grip mikrobu gibi. Bizim gelen krizler hep böyle farklı kimliğe bürünerek karşımıza geliyor. Diyemiyoruz ki; “Biz bu filmi görmüştük”. Evet kriz ortamı nedeniyle “Biz bu filmi görmüştük” diyoruz ama bu filmin aynını görmedik. Bugün itibariyle yaşadıklarımız, bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok farklı. Neden? Çünkü burada büyük bir şekilde Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasi koşullar, gerekse ekonomik koşullar geçmişte yaşadıklarımızdan çok daha farklı diye düşünüyorum. 

E.Y.: Son krizde sizi, en çok ne rahatsız etti?
S.E.:
 Mesela 1980'de yaşamış olduğumuz krizde, bir anda döviz iki katına üç katına çıktı. Birden dengeler sağlandı, işlerimizi de çok fazla sekteye uğratmadı. En yakında yaşadığımız 2009'u düşünürsek, keza o bizden kaynaklanmamıştı. Dış dünyadan gelen bir ekonomik krizdi. Yani çok kısa bir süre içerisinde dengeler kendisini buldu. Ve Türkiye gemisi yoluna devam etti. O günden bu yana tabii, bizim hazine 70 cente muhtaç olduğu dönemleri de geçirdi. Benzin kuyruklarını, ithalat yapamamanın sıkıntılarını da yaşadık. Ama o krizlerin daha çabuk atlatılacağı konusunda bugüne nazaran daha fazla güven vardı diye düşünüyorum. 

E.Y.: Anladım, bu sizi diğerlerinden çok daha fazla etkiledi. Peki kendinizde rahatlama açısından bir süre görebiliyor musunuz?
S.E.: 
Şimdi, bir gerçek şu; yani biz bir takım adımlar attık diyoruz. Stabilite yönünden içeride dengeler kuruldu diye düşünüyoruz. Ama dışarıdan bakıldığı vakit bunun böyle olmadığını dışarıdakiler bize söylüyor. Neyle söylüyor? Biliyorsunuz Türkiye'nin risk birimi var. CDS adını veriyoruz. Dışarıya borçlandığımız vakit, Türkiye'ye biçilen kredi notunu belirliyor. Mesela dövizi düşürdük, 18'den 12 TL'ye ama CDS birimimiz ne yazık ki 450'lerde. Hatta 400'ün altına düşmüşken, bugün 625'ler seviyesine ulaştı. Yani dışarıdaki finans piyasaları diyor ki; siz bu işleri yaptınız ama iyi yapmadınız. Oraya bakınca, kendini sağlamlaştırmaya alınca, 'İyi yapmadınız hala ip üzerinde gidiyorsunuz' diyor. Bizim hiçbir zaman eksi seviyelere düşen bir hazinemiz olmamıştı. Hazinede paramız yoktu ama 40-50 milyar dolar civarında da bir borcumuz olmadı diye düşünüyorum. Tabii ki bu borçluluğun azaltılması gerekiyor. Biz bugün itibariyle bir takım palyatif tedbirlerle bunu aşmanın yolunu buluyoruz. Bu da ne işte; bir takım swap anlaşmaları suretiyle hazineye borç alıyoruz. O borcu kasamızdaki parayı da, kendi paramız olarak kullanıyoruz. Nereye kadar gidecek bu, hepimizin kafasında çok büyük soru işaretleri olarak duruyor. 

E.Y.: Siz daima yatırım yapmayı seven bir işadamısınız. Ben yıllardır sizi öyle görüyorum. Peki önümüzdeki günlerde diyelim ki, dolar veya euro bazında bir yatırım yapmayı düşünür müsünüz?
S.E.: 
Ne ben düşünürüm, ne de bir başkası düşünebilir. Zaten bugün itibariyle finansman olanakları, çok sınırlı vaziyete gelmiş durumda. Her ne kadar Merkez Bankası'nın faiz oranları 14'e çekilmiş olsa da, şu anda siz bir bankadan 1-2 yıl vadeli kredi almaya kalktığınız vakit, bu faiz oranlarının iki katına hatta şu anda yüzde 36 seviyesinde 2 yıllık TL bazında bir bankadan kredi almaya kalksanız yüzde 36 faiz uyguluyor size. Bıraktık döviz kurundaki oynaklığın ne olacağı konusunu. Bugün sadece rotatif kredi kullansanız, bunun size maliyeti yüzde 20-22. hani faiz düşümü sadece Merkez Bankası'nın bankalara vermiş olduğu, politika faiziyle sınırlı kaldı. Ne yazık ki bugün itibariyle bunu piyasalara, yatırımcılara faiz düşüşü olarak yansımadığını görüyoruz. Bir de bunun üzerine dövizde stabilite olacak mı, olmayacak mı endişesi var. Bir de yurtdışından borçlanmaya kalksanız, 626'ya çıkmış olan CDS nedeniyle döviz bazında borçlanmaya kalksanız yüzde 8-9'lar karşınıza çıkmış olacak. Böyle bir ortamda kim yapar ki?

E.Y.: En iyisi diyorsunuz mevcutu korumak şu anda başarı...
S.E.:
 Yüzde yüz diyebilirim. 

E.Y.: Döviz endeksi mevduat sistemi açıklandığı zaman, alt cümle olarak da bu sistemdeki hedefin; yatırım, üretim ve istihdam olarak söylendi. Size göre bu gerçekleşebilir mi?
S.E.: 
Şimdi büyük resme bakmamız lazım. Ben ekonomist değilim ama sanayiciyim. Piyasaları da az çok okumasını biliyoruz ki bu şekliyle ayakta kalabiliyoruz. Bizim 140 milyar dolar civarında bir  borcumuz var. Biz şu anda ihtiyacımızı, borcu artırmak suretiyle swaplarla götürmeye çalışıyoruz. Şimdi bu adımı atmaktaki temel neden, Türkiye'de yastık altında bulunduğu söylenilen 5 bin ton civarındaki altının ekonomideki döngüsünü sağlamaya yönelik olduğu ifade ediliyor. Yani diğer bir deyişle de Türkiye'nin büyümesini sürdürebilmesi için, gerekli olan döviz açığını ülkenin içerisinden atıl durumda olmuş olan, tasarruf araçlarıyla yastık altındaki dövizlerle, TL'yle, yastık altındaki altının ekonomiye kazandırılması suretiyle oluşacak. Yani Türkiye'nin büyümesinin finansmanı, büyüyeceksek finansmana ihtiyacımız var bizim, tamamen dış kaynaklar yerine içeriden sağlanmasına yönelik. 5 bin ton altın deniliyor, ben de diyorum ki 15 bin ton, siz de deyin ki bin ton altın. Kim bunu saydı, ne kadar saydı. Bunun ne kadarı ekonomiye kazandırılacak, ne kadarı dövize dönecek ve bizim büyümezi finanse edecek. Bilemiyoruz bu konuda belirsizlik hakim. 

E.Y.: Bu belirsizlik her şeyi durduruyor diyebilir miyiz?
S.E.: 
Tabii ki, bu belirsizlikler ancak günü kurtarmayı sağlayacak adımların atılmasına neden olabilir. Uzun vadeli bir takım birikimlerin, yatırımların yapılmasına imkan tanımaz. 

E.Y.: Şu anda kolay ithalat yapabiliyor musunuz? Akreditif kolaylıkla açılabiliyor mu, yurtdışı bankalarla sizin çalıştığınız bankalarda teminatlar anlamında bir sıkıntı var mı? Yoksa da, o konuda bankacılık sistemlerinin sıkıntıya doğru gittiğini görüyor musunuz?
S.E.:
 Akreditif açabilmek için en azından bankan nezdinde kredi limitinizin olması gerekiyor. Özellikle dışarıdan ithalat yapıyorsanız, döviz cinsinden yapıyorsunuz. Tabii ki içeriden bankalarla yaptığınız anlaşmalar, Eximbank ile de yapmış olduğunuz anlaşmalar, TL cinsinden. Kurların bu nispette yükselmesi, bankalar nezdindeki kredi limitlerinin yetersiz kalmasına sebep oldu. Özellikle Eximbank kaynaklı kredilerde, bu limit yetersizliğini çok fazla görüyoruz. Bankalar nezdinde de kredibiletinizin döviz yükselmesi oranında artması gerekiyor. Buralarda bir takım sıkıntılar yaşıyoruz. Yani dediğiniz gibi teminat mektubu temin edebilme noktasında bir takım konular karşımıza çıkıyor. Akreditif açmak konusunda limitlerin yetersizliğinden kaynaklı bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Ama şu andaki belirsizlik nedeniyle, piyasalarda müthiş bir durgunluk var. Aralık başından itibaren hızlı bir şekilde genişlemeye başladı. Sanırım üretim, imalat sektöründe Ocak-Şubat aylarında da bu durgunluk devam edecek. Ve de ithalat ihtiyacı bir nebze olsun geriye çekilecek. Bu da Türkiye’nin en azından bu yıl yakalamış olduğu büyüme hızının yakalanmayacağını da bizlere gösteriyor.

E.Y.: Şu anda yetki sizde olsa ortamı düzeltmek için neler yaparsınız veya yapılmasını istediğiniz yetkilerden en baştaki kararlar nelerdir?
S.E.: 
Olaya sadece ekonomi olarak bakıyorsak, bence burada en büyük yanlışlığı yapıyoruz. Bu adımları da eksik atmamızın temelinde bunlar yatıyor. Resmin büyüğünü görmemiz lazım. Herkesin dilinde tüy bitmiş vaziyette. Öncelikle yapısal reformlar istiyoruz. Bizim kendi yağımızla kavrulmamız mümkün değil. 5 bin ton altın, yurt içindeki tasarruflar bizim büyümezi finanse edecek, bugüne kadar bugün gerçekleştiğine dair resim göremedik. Köprüden geçmedik, geçmediğimiz için de bu konuda tecrübemiz yok. Finanses eder mi, bana sorarsanız etmez. Ama bir başkası da çok rahatlıkla ‘eder deyip’ geçer gider. Ama bizim özellikle yapısal reformlar dediğimiz konuyu, A’dan Z’ye bunların ne olduğu belli, siyasi bütünleşmenin içerisinde olmak gibi mecburiyetimiz var. Ben çok açık söylüyorum. Bu başkanlık sistemi bizim üzerimize uymadı. Yani uymadı. Ben hiçbir partiye üye değilim, politika da yapmadım. Ama ben 2009’e kadar başarılı olmuş olan AK Parti’nin politikalarını özlüyorum. O dönemin başbakanını özlüyorum. O dönemde yönetim kurulu başkanıyken Sayın cumhurbaşkanı, başbakan iken yapmış olduğumuz toplantıları biliyorum. Onların ne kadar verimli geçtiğini görüyorum. Başkanlık sisteminden önceki bakanların, bizlere ne kadar yakın olduğunu biliyorum. Bizlerin sorunlarını çözmek için her daim yanımızda olduklarını biliyorum. Ve o günün koşullarıyla başbakana Tayyip Bey’e ulaşmak mümkün iken,  artık bugün Tayyip Bey’e ulaşmayı bıraktık, bakanlarına dahi ulaşmakta müthiş bir zorluk yaşıyoruz. Siyasal anlamda da bütünleşmeye, birleşmeye, bir olmaya ihtiyacımız var. Ve bu başkanlık sisteminin de eğer bu şekliyle devam edecekse, eskisi gibi safları sıklaştırıcı, iş aleminin sözlerini dinleyici bir yapıya bürünmesi mutlaka gerekiyor. Ondan sonra bizim Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin canlandırılması, sıklaştırılması ve tabii ki içeriye dönmek suretiyle dışarının bizde görmüş olduğu eksiklikleri giderici yönde de hareket etmemiz lazım. Biz istediğimiz kadar söyleyelim, bizim yapmış olduğumuz adımlar, “işte bizim ekonomik anlamda sorunlarımızı aşacak”. Ama bak Avrupa ne diyor? ‘CDS birimin 626 kardeşim diyor. Eğer benden kredi istersen, benden döviz almak istersen, ben maliyetimin üzerine 6-7 puan daha ilave ederek sana bu parayı veririm’ diyor. Bu faiz tabii ki Türkiye ekonomisinden çıkacak, dolayısıyla hepimizden çıkmış olacak.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.