E.Y.: Kentsel dönüşümü yıllarca savunan, yetkilileri uyaran ve bu konuya gönül vermiş birisiniz. Türkiye'de böyle sağduyulu seslere kulak verilmiyor mu?
H.A.: Ege-Koop, kimsenin başaramadığı, yürütemediği, örgütlenmenin bir başka modeli olan kooperatifçilik modelini Türkiye'de bugüne kadar en iyi yürüten bir kurum. Ege-Koop, 1984 yılından bu yana 37 yıldır, dile kolay İzmir'de faaliyet gösteriyor. Zor bir şey söylüyorum. 200 ayrı meslek grubununun oluşturduğu kooperatifi, bir araya getiren başka bir örgüt var mıdır, bilmiyorum.
E.Y.: Bu kooperatiflerin hepsi Ege-Koop çatısı altında mı toplandı?
200 meslek grubundan 90 kooperatif aynı çatı altında toplandı. 37 yıldır İzmir’in 12 ilçesinde tarih yazdık. Biz konut yaptık diye övünmüyoruz, yeni kentler yaptık. İzmir'de sıfırdan adını koyduğumuz 27'nin üzerinde mahalle var. Örnek olarak; Körfez evleri 'Körfez Evleri Mahallesi', Villa Kent 'Villa Kent Mahallesi' oldu. Ege-Koop olarak, kendi kaynaklarımızı kendimiz yaratarak yaptığımız projelerde, 160 kilometre yol, 185 kilometre alt yapı yapmışız. Bizim görevimiz alt yapı, yol yapmak değil. Biz bunları yapmak zorunda değiliz.
E.Y.: Belediyenin yapması gereken yükümlülükleri siz mi yaptınız?
H.A.: Evet yaptık, ayrıca biz İzmir'in merkezinde değil, zor yerlerinde konut yaptık. Yaptığımız projelerden sonra o bölge planlı gelişen bölgeler olmuştur. Biz bugüne kadar çevreye, doğaya, insana saygılı olduk. Her projemizin odağına insanı yerleştirdik. Ortaklarımıza kente karşı sorumluluk duygusu aşıladık ve konutu bitirdikten sonra bir de üzerine para verdik. Türkiye'de bunun bir örneği yoktur. Kaliteden asla ödün vermedik. Ege-Koop'un en büyük sermayesi güvendir. Kim ne derse desin, konut sektöründe Ege-Koop güvenin tek adresidir. Türkiye'nin yeni konuştuğu kentsel dönüşüm projelerini, biz 37 yıldır yapıyoruz. Her yaptığımız proje kentsel dönüşüm örneğidir. Projelerimizde otopark, yol, çevre sorunu yok, komşuluk ilişkileri var. İzmir'e kent kültürünü yerleştirdik. Kentte yaşamak başka, kentli olmak başka. İzmir'in yetkililerine sesleniyorum: İzmir’deki konutların yüzde 60'ı depreme dayanıksız.
E.Y.: Bu yüzde 60'lık kısım yaklaşık kaç kişiyi ilgilendiriyor?
H.A.: TÜİK'in resmi rakamlarına göre; İzmir'de 313 bin konut depreme dayanıksız. Ortalama 4-5'le çarparsanız, 1,5 milyon nüfusu ilgilendirir. Ege, İzmir deprem kuşağında. Bilim insanları, 17 tane hareketli fayın olduğunu söylüyorlar. Ama biz bilim insanlarının görüşüne depremden depreme başvuruyoruz. İzmir'in şu anda bir deprem master planı, haritası yok. Sayın Burhan Özfatura döneminde hazırlanan deprem master planı var. Ancak o güncellenmediği için bugün yok sayılıyor. İzmir'i yönetenlere yıllardır söylüyoruz. Mevcut durumdaki konutlarla ilgili kimlik belirleyelim, her konutun kimliği olsun diyoruz. Bu da şu demek; her konuta kimlik asılırsa; kaç yılında, hangi yönetmeliğe göre ve hangi şartlarda yapılmış belli olur. Vatandaş da konutu almaya gittiği zaman ne alacağını bilir.
E.Y.: Şu anda yaklaşık 1,5 milyon insan her gece evinde, deprem olursa onun altında kalacağını bilerek mi uyuyor?
H.A.: Gerçekten öyle, bunu ben söylemiyorum, bilim adamları ve TÜİK söylüyor. İzmir’de her iki konuttan biri depreme dayanıksız. Biliyorsunuz, her seçim döneminde imar affı çıkarılıyor. En son 2018 yılında çıkarılan imar affından, Türkiye'de 10 milyon 79 bin vatandaş faydalanmış. İzmir'de 811 bin 450 kaçak yapı imar affıyla yasalaştırılmış. Türkiye'de İstanbul'dan sonra İzmir, en çok kaçak yapılaşmanın olduğu il konumunda.
E.Y.: Bu noktada yıllardır belediyelerin de ihmali yok mu?
H.A.: Zaten burada en büyük ihmal yerel yönetimlerin. Yerel yönetimler, elektrik, su bağlıyor, resmileştiriyor. O nedenle tabii ki, yetki ve sorumluluk yerel yönetimlerde. Bunlar göz göre yapılıyor, büyük sorumsuzluk. Türkiye'de iş işten geçiyor ondan sonra da kaçak yapıyı tartışıyoruz. Bu kente gerçekten yazık, günah. Son 10 yıldır kentsel dönüşüm konuşuyoruz. İzmir'de sormak lazım, kaç tane kentsel dönüşüm projesi gerçekleştirilebildi. Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen bölgelerde şu anda işlem yapılmıyor. Baktığımız zaman bakanlığın sorumluluğunda olan 918 bin hektar. Belediyenin 376 bin hektar ancak bunlar hala ilan edildiği gibi duruyor. Neden çünkü model, uygulama yanlış. Baştan beri diyoruz ki, kentsel dönüşümün yapılacağı mahalledeki vatandaş örgütlenmeli, bir araya getirilip, vatandaş karar merciinde olmalı. 'Ben yaptım bunu kabul et derseniz' vatandaş bunu kabul etmez.
E.Y.: Siz en son demecinizde 'Emsal sorunları değil, yetki karmaşası aşılmalı' dediniz. Yetkililerin belediyede olması gerektiğini belirttiniz. Bu iki başlılığın en büyük zararı nerede oluyor?
H.A.: Her zaman, her konuda iki başlılık ciddi sıkıntı yaratır.
E.Y.: Kaçak yapıların yapıldığı dönemde de yetkiler hep belediyelerdeydi. Yeniden tüm yetkiler belediyeye verilse, Türkiye aynı sorunları yaşamayacak mı? Siz nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
H.A.: Meslek odaları, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları bir araya getirilmeli. Bir danışma kurulu mu oluşturulur bilmiyorum ama bunlar mutlaka tartışılmalı. Biz diyoruz ki, gelin İzmir'de kentsel dönüşümü, plansız yapılaşmayı, nüfusun artışını 3-4 gün süremn bir sempozyumla enine boyuna tartışalım. Herkes eteğindeki taşı döksün. İzmir'de meslek örgütlerinin görüşleri ciddiye alınmalı. Maalesef birçok meslek örgütü plan değişikliğini sonradan öğreniyor. Kentsel dönüşümde imar mevzuatıyla ilgili iki tane yetkili var. Birisi belediye, birisi de bakanlık. Böyle bir şey olamaz. Bu kentin seçilmiş belediye başkanları 'belediye başkanları'dır. Dolayısıyla biz inşaat ruhsatını, oturma raporunu da belediyeden alıyoruz ama iki tane yetkili var. O zaman da yetki karmaşası çıkıyor. Bu işin siyasete alet edilmesi o kadar yanlış ki, anlatamam. Bunun siyasetle bir ilgisi yok. Bu can ve mal güvenliği meselesi. Yetki yerel yönetimlerde olmalı ancak denetlenmeli, devlet tarafından da desteklenmeli. 30 Ekim depreminde birçok konut yıkıldı, bir kısmı da depremden sonra yıkıldı. Vatandaş şu anda çaresiz, ne yapacağını bilmiyor. Devlet deprem fonunu neden kullanmıyor. Fondaki kaynakların depremzedelere kredi olarak verilmesi gerekiyor. 200 bin TL verilen kredi ile kentsel dönüşüm olmaz. Düşünün ki, Bornova'da çocukluğu, hayatı geçmiş insanlara 'git başka yerde otur' diyorsunuz.
E.Y.: Sektördeki sıkıntılardan bahsedecek olursak, döviz kurlarında artış ve düşüş sonrasında sizi en çok neler etkiliyor?
H.A.: İnşaat sektörü ekonominin lokomotifi olduğunu bütün ekonomistler söylüyor. İnşaat sektörü en az 300 sektörü ilgilendiriyor. Demirinden, betonundan, çivisinden, telinden aklınıza ne geliyorsa son 5-6 ay içinde yüzde 70-80 civarında zam geldi. Bu maliyetlerde Türkiye'de konut yapmak, dar gelirliyi konut sahibi yapmamız, kentsel dönüşüm yapmamız zor.
E.Y.: Şimdi yüzde 70 zam geldi diyorsunuz ancak dövizin arttığı günlerdeydi. Şimdi dövizde bir düşüş var. Dolayısıyla bu söylediğiniz kalemlerde iniş başlamadı mı?
H.A.: Hayır maalesef başlamadı, başlayabileceğini de tahmin etmiyorum. İnşaat sektörünün bir kalemde üç ay önceye döneceğini tahmin etmiyorum. Çünkü şu anda vatandaş önünü göremiyor. Gelecekle ilgili güven duyamıyor, güven olmayınca da inşaat sektöründeki üretici taksitlendirmeyi bırakın, peşin paraya bile zor iş yapıyor. Geçenlerde bir arkadaşımız diyor ki, 'Ben cam siparişi verdim, parasını da peşin verdim. Bir ay bekledim camı almaya gittiğimde benden fiyat farkı talep ettiler' diyor. İnşaat sektörü, işsizliğin panzehiridir, vatandaşın da tasarruf aracıdır.
E.Y.: Ege-Koop'un yeni projeleri olduğunu biliyorum. Ancak anlattıklarınıza bakınca yeni projeyi şu aşamada yapmayı düşünüyor musunuz?
H.A.: Birkaç ay erteledik çünkü önümüzü görmek istiyoruz.
E.Y.: Bu olumsuzluk bilakis söylendiği gibi yatırımları getirmiyor, aksine yatırımların da ertelenmesine sebep oldu diyebilir miyiz?
H.A.: Gerçekten doğru, yatırımlar şu anda durdu, aslında durduruldu. Kimse önünü göremediği için durduruldu.
E.Y.: Ocak-Şubat ayına kadar piyasa stabil gidecek mi yoksa yeniden hareket gerçekleşecek mi onu mu bekliyorsunuz?
H.A.: Şu anda yatırım yapmak isteyenler onu bekliyor. Ocak-Şubat-Mart ayını bekliyoruz. Bugünden bir hesap yapmak gerçekten çok zor. Çünkü Türkiye'de bir gece yarısı her şey değişiyor. Bir gecede her şeyin değiştiği ülkede, herkes kolay kolay yatırım yapamaz. Bunlara bir çözüm getirmek lazım.
E.Y.: Biraz önceki sözlerinizden anladığım kadarıyla, orta ve dar gelirli ailelerin konut sahibi olması, neredeyse imkansız hale gelmiş. Size göre bu aileleri konut sahibi yapmak adına neler yapılabilir?
H.A.: Bu çok önemli bir konu, İzmir'de bunun çok iyi tartışılması gerekiyor. İzmir'in nüfusu büyüyor, ciddi bir göç var. Önceden köyden kente, güneydoğudan İzmir'e göç vardı şimdi beyaz yakalı göçü başladı. Yetkililerin ifadesine göre; İzmir'in nüfusunun 2050 yılında 8 milyon olacağı söyleniyor. Bunu bugünden konuşmalı ve belediyeler de önlemleri bugünden almalı. Eğer önlem almazsak korkarım ki, vatandaş önümüzdeki yıllarda Konak Meydanı'nda çadır kurmaya başlar.
E.Y.: Siz zaten yıllardır söylüyorsunuz. Belediyeler arsa mı üretmeli?
H.A.: Evet onu kastediyorum. Örneğin Menemen-Manisa, Bornova-Manisa, Bornova-Kemalpaşa, Torbalı-Selçuk birleşiyor. Altyapısı, sosyal kültürel tesisiyle vatandaşın oradaki tüm ihtiyaçlarına cevap verecek, yeni uydu kent modelleri gerçekleştirmeliyiz. Yapılan araştırmalara göre, İzmir'deki kiracılık oranı yüzde 40'ın üzerinde. Şu anda yapılan konutlarda ev sahibi olanların çoğu 2. ve 3. konut sahibi olanlar. Buna hiç kimsenin itirazı yok ancak eğer biz sosyal belediyeliği savunuyorsak, hiç konut sahibi olmayan vatandaşlar için bakanlık ve belediyeler yeni ucuz arsa üretmeli. Toplu konut idaresi müteahhitlik yapmaktan vazgeçmeli. Rahmetli Özal zamanında Egekent 1 ve 2 projesinde konut maliyetinin yüzde 60'ına kredi alıyorduk. Şu anda toplu konut bize kredi vermiyor, dar gelirliye dönüp bakmıyor. Toplu konutun yaptığı ne; baraj, köprü, yol. Belediyeler vakit geçmeden uydu kentlerin yürütülebileceği arsa üretmeli. Şu anda arsa olmadığı için kat karşılığı oranları yüzde 50. Siz o konutu kaç mal edersiniz, bu nedenle de konut maliyeti yükseliyor.