Ben Haber Genel Yayın Yönetmeni Erol Yaraş, gündeme dair gelişmeleri değerlendirdi.
2023 seçimleri yaklaşırken İzmir yine ithal vekillere mi maruz kalacak, su tasarrufu nasıl bilinçlendirilmeli ve Su Ürünleri Kanunu balıkçılıkla ilgili yeni yönetmeliğe dair görüşleri...
İşte o röportaj...
Türkiye bir seçim havasına girdi. En önemlisi de seçim süresince İzmir her zaman ithal aday konularını tartışır. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz neler?
İthal milletvekili bu şehirde her zaman sıkıntı yaratmıştır. Ne yazık ki 15-20 yıldır CHP bu konuda hep dayatmacı bir yaklaşımla İzmirlilere gelmiştir. Çünkü İzmirlilerin ağırlıklı olarak AK Parti'ye değil de kendilerine oy verdiklerinden, hatta burayı kaleleri olarak gördükleri için ithal adayları her zaman bizlere dayatmıştır. Hatta öyle adaylar vardır ki, mesela bir Rıza Türmen, 2011 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nden İzmir Milletvekili seçildi. 15 gün geldi otelde kaldı, bir daha Rıza Türmen'i İzmir'de gören olmadı. Aynı şekilde yıllardır Selin Sayek Böke, İzmir'den milletvekili adayı gösterilir. İthal adaylar daha çok var, bunlar şu anda aklıma gelen ve göze batanlar. Genel Başkan İzmir'e geldiğinde ancak o zaman İzmirliler, Selin Hanım'ı görür. O da sadece Genel Başkan'ın yanında dolaşır. Meclis kürsüsünden İzmir ile ilgili önerge verip vermediğini, sorununu konuştuğunu şahsen duymadım.
En son fırıldak gibi bir milletvekili var, Mehmet Ali Çelebi... O da İzmir'e ithal olarak geldi, bu şehirle hiçbir alakası yoktu. Şimdi de İzmir seçmeninin oylarını bir kenara bırakarak, AK Parti'ye geçti.
Şimdi artık önümüzdeki döneme gelelim. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bize dayatmacılık siyasetinden vazgeçmesi lazım. Neden vazgeçmesi lazım, çünkü ortada İYİ Parti alternatifi var. AK Parti'ye oy veremeyenler, bu şehirde başka alternatif parti göremedikleri için ister istemez içlerinden gelmese de, hatta 'elim kırılsaydı' da diyerek mecburiyetten vatandaşlık görevi için gidip CHP'ye oy verdiler.
Burada İYİ Parti'nin bu hassasiyete öncelik vermesi lazım. CHP'nin dayatmacılığından bıkmış İzmirliler, gönül rahatlığıyla İYİ Parti'ye oy verebilsinler diye. Çünkü bu şehrin büyük bir kısmı AK Parti'ye oy vermiyor, bu bilinen bir gerçek. Şimdi İYİ Parti'nin burada akıllı bir siyaset yapması lazım. Eğer o da bize birçok ithal milletvekilini İzmir'den Ankara'ya taşımak isterse hakikaten ben bu şehrin adını 'Talihsiz Şehir'e çıkaracağım. Çünkü İzmir'in insan kaynağı inanılmaz zengin... Ankara'da İzmir'in ve bölgenin haklarını korumaya, aramaya muktedir insanlar var. Burada en önemli görev sivil toplum örgütlerine, kadın derneklerine, odalara yani İZTO, EBSO, İTB, ESİAD, İZSİAD ve başkanlar kuruluna düşüyor. Bu kuruluşların daha seçimler sath-ı mailine girmeden bu konudaki tavırlarını açıkça ortaya koymaları lazım.
4 yıl boyunca Ankara'da görev yaptıkları zaman İzmir'in hakkını arayacak, İzmir'den giden heyetlere öncülük yapacak, yön gösterecek insanlar ne yazık ki bir araya gelemiyorlar. Daha seçimlere belli bir süre var ama İzmirliler şimdiden tavırlarını ortaya koyarlarsa, ithal milletvekili minimum sayıda gelir. İzmirliler sesini çıkarmazsa İzmir ithal milletvekili cenneti olur. Sonra da sokaklarda İzmir milletvekillerini aramaya başlarız. Hatta bununla ilgili de bir tabir vardır. Denir ki, Konak'tan bıraksan Karabağlar'ı, Karşıyaka'yı bulamaz gibi espriler de yapılır. İzmirliler ithal milletvekilleriyle yaşamak istemiyorlarsa, bu şehrin kendi insanlarını Ankara'da görmek istiyorlarsa bugünden tavır koyup, “İzmir'de ithal vekil istemiyoruz” demeleri gerekiyor.
İzmir'i bekleyen başka bir ithal vekil durumu da şöyle olabilir. Görünen o ki, 6'lı masada iki parti barajı geçebilecek, diğer kalan 4 parti geçemeyecek. Mutlaka ve mutlaka bu partiler de mecliste temsil edilebilmek için şunu isteyebilirler; bizim de seçileceğimiz yerlerden 1 veya 2'şer tane kontenjan tanıyın ki, biz de mecliste sesimizi duyurabilelim. Tahmin ediyorum bu istek kabul görecek. Geçen dönem Saadet Partisi nasıl kabul görüp, meclise girdiyse, istek görecek. Bu sefer üç şehir akla gelecek. Ankara, İstanbul, İzmir... Bu şehrin partilerin yedek lastiği gibi görülüp, dayatmacılık yapılmaması lazım. İzmir'in kendi özkaynaklarından faydalanıp, bu kontenjan verilecek diğer partiler bile olsa 'İzmirli' adaylarını göstermeleri gerekir.
SU TASARRUFUNA DİKKAT ÇEKİLMELİ
Kasım ayına girmek üzere olduğumuz şu günlerde beklediğimiz yağmurlar maalesef hala gelmedi. Bu da susuzluk yaşanır mı? Korkusunu duymamıza neden oluyor. Sizce kuraklık sorunu nasıl çözülecek?
Küresel ısınma denen gelişmelerden Türkiye de nasibini alıyor. Rahmetli Süleyman Demirel'in barajlara önem vermesinin nedeni bu yıllarda daha net anlaşılıyor. Çocukluğumda hatırlarım Eylül-Ekim ayında hatta 'ahmak ıslatan' yağmuru denilen ve sindire sindire yağdığını çok net hatırlarım. Ciddi yağmurlar yağardı ve hiç su sorunu bilmezdik. Fakat son 5-6 yıldır Türkiye, gittikçe kendini daha yoğun hissettiren susuzluğa doğru gidiyor. Bunun çözümleri nasıl olur, şimdiden düşünmek lazım. Elbette biraz pahalı çözüm olmakla birlikte deniz suyunun arıtılması var ama ciddi bir maliyet yüklüyor. Hala ucuz bir teknoloji haline gelmiş değil.
SU KESİNTİLERİ YAŞANABİLİR
Büyükşehir Belediyesi'nin şimdiden su tasarrufu yönünde açıklamaları ve spotları yayınlanması gerekiyor. İnsanlar mutlaka su tasarrufu konusunda bilgilendirilmeli. Çünkü insanlar hala hortumla cadde ve araba yıkıyor. Şu andan itibaren su tasarrufu ne kadar yapılırsa, önümüzdeki yaz o kadar az sıkıntı çekeriz. Eğer tasarruf yapılmazsa su kesintileriyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu açıklamayla amacımız insanları paniğe sevketmek değil, aksine tasarrufa yönlendirmek.
SU ÜRÜNLERİ YÖNETMELİĞİ
Su ürünleri yönetmeliğinde bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin denizlerimiz ve balıkçılık açısından yanlış alınmış kararlar olduğunu düşünüyor musunuz?
Su Ürünleri Kanunu balıkçılıkla ilgili sürekli değiştiriliyor. Trolün çekilme mesafesi şu anda 3 mile çekildi. Trol avcılığı, dünyada bilinen en vahşi avcılık türüdür. Çünkü dipte ne yuva, ne balık yavrusu ne de balıkların yaşam alanı olan çayırları bırakır. Hepsini söker ve alır götürür. Şimdi bunu 3 mile düşürmenin bir anlamı yoktu. Ağlarda görünülürlük şartı vardı, o da kalktı ve artık şeffaf ağlar kullanılabilir hale getirildi. Ağların belli bir açıklığı vardı o da değiştirildi.
Denizlerde canlıların yaşamalarının aleyhine olan bütün kararları maalesef şu anda su ürünleri alıyor. Eskiden gırgırlar için belli bir derinlik vardı, onu bile 24 metreye çektiler. 24 metre karadan belli kıyılarda, sığ sulardan bahsetmiyorum, 50-60 metre kıyının açığından gırgır ağı çekilebilecek hale getirdiler.
AVLANMA TÜRKİYE'DE KATLİAM BOYUTUNDA
Türk denizlerindeki balıkçılığın gittikçe sonu geliyor ve balık türleri azalıyor. Kimi balıkçı da tez olarak şunu söylüyor; bunlar göçmen balık, biz bunları yakalamazsak başkaları yakalayacak. Kardeşim o göçmen balık da o balığın göçmesinin bir sebebi var. Yumurtalarını bırakıp, tekrar göç ediyor. Sen bu döngünün içinde tamamen yolu kapatıp, sıfır noktaya getirirsen, döngü belli bir süre sonra biter. Dünyada bu şekilde avlanmıyorlar, Türkiye'de katliam boyutunda avlanıyorlar.
DENİZ BALIĞINA HASRET KALACAĞIZ
Onun için su ürünlerinin bu kararları tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Şu anda birçok Türk balıkçı teknesi Afrika kıyılarında balık avlıyor. Çünkü buralardaki kapasite bu alıkçı teknelerini artık kaldırmıyor. Zaten boyutları Türk sularındaki balık avcılığına çok büyük ve teknolojik olarak da çok gelişmiş tekneler. Tek bir balığın bile kaçması mümkün hale gelmiyor. Herkes besleme balık yemek zorunda kalacak. Geçmiş dönemlerde şikayet ettiğimiz bazı ürünler gibi balıklar için de 'hormon verilmiş' diye konuşacağız. Oysa ki insan vücudunun alması gereken en önemli besin kaynağı olan balıktan bile mahrum kalmış olacağız.