Ben 6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve 11 ilde büyük yıkımlara neden olan depreme farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum.
Deprem bölgesinden ekrana gelen görüntüler hakikaten yürekler acısı. Acı, felaket, enkaz, çöküntü kelimeleri bu yaşadıklarımızı ifade edebilecek tanımlamalar değil.
Türkiye, enkaz altında kaldı deniliyor.
Bana göre, enkaz altında ahlak ve dürüstlük kaldı.
Ekranlarda 1999’dan sonra çıkarılan imar yönetmeliğine göre, 2018'de değiştirilen imar kanununa göre... İşte bundan sonra şunlar, bunlar yapılması gerekiyor denen neredeyse içi boş diyebileceğim tartışmalar.
Bunların hepsini bir kenara bırakmak lazım.
Deprem bölgesinde sapasağlam ayakta kalan binalar var. O binalar da mevcut yönetmeliklere göre yapıldı. Neden yıkılmadı? Bırakın yıkılmayı tabaklar yerinden oynamadı.
Burada esas çöken ahlak ve dürüstlük kavramıdır. Türkiye yönetmeliklerin değil “AHLAK VE DÜRÜSTLÜK EROZYONU”nun altında kaldı.
Bu durumu yalnız bugünkü hükümet dönemi olarak kastetmiyorum. Bunun altını da çizerek belirteyim, Türkiye uzun bir süredir ahlak erozyonunu yaşıyor.
Bu ahlak erozyonunu bu ülke düzeltemezse, istediğimiz kadar katı kanunlar, yönetmelikler çıkaralım, tedbir alabilecek ara mekanizmalar kuralım bunların hepsi kağıt üstünde kalır.
Eğer bir insanda ahlak yoksa, ar damarı çatlamışsa siz istediğiniz kadar kanunlar yapın, yönetmelikler çıkarın, cezai tedbirler koyun. Bu tipleri engelleyemezsiniz.
Önce biz insanımızdaki ahlak erozyonunu nasıl düzelteceğiz bunu tartışmamız ve sorgulamamız lazım.
Depremde binaları yerle bir olan birçok müteahhide sorun “Elhamdülillah müslümanım” der.
Ahlak deyince hemen akla din gelmesin. Kesinlikle olaya din kavramı üzerinden girmiyorum.
Ahlak ve dürüstlük başka bir kavram, bunun dinle, Müslümanlıkla, Hristiyanlıkla, ateistlikle bir alakası yok.
Türkiye, geçmişte öyle cümlelerle tanıştı ki... Örnek olarak; bir belediye başkanı eleştirildiğinde “iş yapmıyor ama çalmıyor da” denildiğini gördük.
Bu ne demek? Bu nasıl bir cümle? Bu nasıl bir savunma mekanizmasıdır?
Anlatmaya çalıştığım bu iki erdemin zaten tüm insanlarımızda olması gerekir.
Ahlak erozyonu nasıl yok edilecek, dürüstlük erozyonu nasıl ayağa kaldırılacak, bunun tartışılması lazım.
Türkiye bunu başaramadığı sürece istediğimiz kadar yeni yasalar, yeni yönetmelikler tartışılsın çözüm olmaz, olamaz.
Türkiye'de devamlı bir denetçilik sistemi var. Esas bunun nedenlerini araştırmamız gerekiyor.
Neden devamlı birilerini, birilerine denetletiyoruz sonra denetleyeni de yeniden sorgulayıp denetliyoruz.
İşte çarpık olan bu! Bu denetimlerin altında kurumların birbirine güvenlerinin olmaması yatıyor.
Japonya'da, Almanya'da, Amerika'da neden bizdeki gibi birbirini denetleyen zincirler yok.
Bizde bu denetçi sistemin altında yatan “NASIL HIRSIZLIK, YOLSUZLUK” yapıldı veya yapılmadığının belgelenmesi yatıyor.
Son depremde görüldü ki denetçiyi de, denetlemenin de bir faydası yokmuş.
Tabii ki sadece inşaat sektöründe mi durum böyle? Hayır, bütün sektörlere baktığımız zaman müthiş bir ahlak erozyonu var.
Mesela balıkçılıktan örnek vereyim, çok ayrı uç bir örnek olacak ama konunun daha iyi anlaşılması için önemli.
Türkiye'de balık avcılığı ile ilgili çok ciddi yasalar var, belli milin içinde ve belli dönemlerde trol çekemezsin deniliyor. Ancak adamlar gece neredeyse kıyıya sıfır trol çekiyorlar.
Sahil Güvenlik geldiği zaman da ağlarını bırakıp sonra gidip alıyorlar. Şimdi bu kafadaki adam için istediğiniz kadar ağır yasalar olsun.
Eğer o kaptanda ahlak, dürüstlük yoksa siz denizlerdeki balıkları kurtaramazsınız. O yavru balıkların ölmesini, yuvaların dağılmasını önleyemezsiniz.
Türkiye'de hemen hemen her branşta inanılmaz bir ahlak ve dürüstlük erozyonu var. Bizim bunu düzeltmemiz ve ülke olarak bunu tartışmamız lazım.
Yoksa mevcut olan yasalarla inşaatlar düzgün bir şekilde bitirilseydi ve denetçiler de görevlerini tam yapsalardı böyle bir felaket yaşanmazdı. Gene yıkımlar olabilirdi ama Türkiye enkaz altında kaldı denilmezdi.
Onun için bu depremden çıkarmamız gereken en önemli ders, ahlak ve dürüstlük kavramını bu ülkedeki insanların beynine yeniden nasıl yerleştireceğiz?
Çünkü Türk toplumu 60-70 yıl önce böyle bir toplum değildi. Türk toplumu son 70 yılda acayip bir yozlaşmaya, ahlak erozyonuna uğradı. Bu toplumda bu kavramları yeniden nasıl oturtacağız?
Bakın altını tekrar çiziyorum; yanlış anlaşılmasın, bunun dinle, imanla falan ilgisi yok.
Elbette bu ülkede mesleğini ve işini doğru dürüst yapan ahlaklı milyonlarca insan da var, onları tenzih ediyorum.
Bu depremde inşa ettiği binada bir tabağın bile kırılmadığı çok düzgün müteahhitler de bir umut ışığı olarak ortaya çıktılar.
Böyle örnek insanların sayısını çoğaltmalıyız.
Son cümle iyi birey olmanın temellerini biran önce atmaya başlamazsak, toplum olarak bu felaketlerle daha çok karşılaşırız.
DİP NOT: Çöken binalarda A’dan Z’ye kimin imzası ve sorumluluğu varsa “GÜNEŞ YÜZÜ GÖRMEYECEK” bir şekilde cezalandırılmalıdır. Bugünkü kanunlar buna müsait değilse derhal yeni yasalar yapılmalı. Yok, bu insanlar 3-5 yıl sonra aramıza döneceklerse, çok uzun beklemeye gerek yok. Türkiye, gene böyle bir felaketi başka bir bölgedeki depremde yeniden yaşar.