Giriş kapısının üzerinde "HAKİMİYET BİLAKAYDÜŞART MİLLETİNDİR" yazan TBMM'nin açılışının 101. Yılındayız.
Ulus egemenliğinin oluşumunda katkısı olan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere emeği geçenlere minnetlerimizle...
TBMM’nin ilk açıldığı 23 Nisan 1920’den bir yıl sonra bu günün “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı” olması kararlaştırılmış ve ilk kez de 23 Nisan 1922’de Ankara’da okul öğrencilerinin de katılımıyla kutlamalar yapılmıştı. 1923'te TBMM Başkanı Mustafa Kemal’in de desteğini alan 1917 kuruluş tarihli “Himaye-i Etfal Cemiyeti” yani Çocuk Esirgeme Kurumu girmiş ve
23 Nisan 1923’te, dernek adına “yardım toplama izni” verilmişti. Bu nedenle bu bayramda artık çocuklar ön plana çıkartılmaya başlanmıştı.
1923'ten itibaren ÇOCUKLAR tarafından 23 Nisan kutlamalarında “Himaye-i Etfal” adına rozetleri satılarak, kimsesiz, öksüz ve yetim çocuklara destek olarak Çocuk Esirgeme Kurumuna yardım toplanma amaçlanmıştı.
Gazi Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanım’ın da “Himaye-i Etfal” temsilcisi olması ve Cumhurbaşkanının tam desteğiyle 1925’lerden itibaren 23 Nisan’a; “Çocuk Günü” ve “Çocuk Bayramı” da denmeye başlanmıştı.
İlk kapsamlı Çocuk Bayramı kutlamaları; 23 Nisan 1927 tarihinde gerçekleşmiştir. Gazi Mustafa Kemal, 1927 törenlerinde Cumhurbaşkanlığı otomobillerinden birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı bandosunun çocuk sarayında, çocuk bayramı için görev yapmasını da sağlamıştı. Artık bütün ülkede 1927 ve sonrası çocuklar için eğlenceler düzenlenmeye başlamıştı. 23 Nisan haftası; 1929 yılında “Çocuk Haftası” adıyla hükümet tarafından yedi güne çıkarılmıştı.
GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE bazılarının yalan bir şekilde çocuk bayramının 1980 ihtilali sonrası olduğu yalanına inanılmamalı. 1981’de alınan kararla sadece ismi “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olmuştur o kadar.
Geleceğimiz olan çocuklarımızın; bu bayramın önemini kavraması çok önemli ve değerlidir. Doğrudan halkın yönetiminin başlangıcı sayılan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı onlara iyi anlatabilirsek ancak ulus egemenliğini önemini de belletmiş oluruz MİLLİ BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
("23 Nisan 1929" tarihli Vakit gazetesinde ÇOCUK BAYRAMI)
TBMM’NİN AÇILIŞI CUMHURİYET'İN KAPISINI ARALADI
Ülke en ağır, en umutsuz günlerini yaşamaktaydı. Dünya Savaşı kaybedilmiş, ordu millet birlikteliği zarar görmüş ve daha da kötüsü ülkede başlayan partizanca tutum, sadece kendi iktidarını düşünenlerin, vatanın işgaline direnen kesimleri bile “asi ve isyancı” diye yaftalamalarına neden olmaktaydı.
İktidarı kaybetmemek için, ülkeye işgale gelenlere verilmesi gereken tepkiler verilmemiş ve bu nedenle ülke ve millet “yok” niteliğine getirilmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın halkı yavaş yavaş işgallere karşı direnmek için örgütlemesi de tam da bu sırada, birilerini oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Paşa her işi millete sırtını dayayarak yapmaktaydı. Millete sırtını dayadığında ne içerde ne de dışarda kimsenin bu milleti çökertmeye gücünün yetmeyeceğini de iyi bilmekteydi. O nedenle daha Samsun’a çıktıktan hemen sonra halkı işgalleri protesto etmeye davet etmesi, rahatsızlığı en üst seviyeye çıkaracaktı. Bir tarafta İstanbul; İngilizlerin isteği doğrultusunda ağır ateşkes maddelerinin uygulanması için gönderdikleri komutanın, durumu sakinleştirmek yerine halkı direnişe çağırmasına tepki vermeye başlayacak, diğer tarafta da İngilizler, bu dik başlı ve milliyetçi komutanın daha ileri gitmemesi için tedbirler alacaktı. İngiliz belgelerinde Mustafa Kemal Paşa’nın adı da ilk kez bu günlerde geçmeye başlayacaktı.
İlk tedbirleri Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a geri getirterek, etkisini kırmak idi ancak iş işten geçmişti. Paşa’nın İstanbul’a yola çıkmadan bir gün önce, hapishanede ziyaret ettiği arkadaşı Fethi Bey’e dediği gibi “Samsun’a çıkmak için lazım olan 3 gün geçerse gerisi selametti.”
Evet, o 3 gün geçmiş ve Samsun’a varıldıktan sonra, oya gibi işlenen bir bağımsızlık ve bunun sonucunda da egemenlik mücadelesi sonu, selametle gelecek sürece girmişti.
Bu noktada İngilizlerin önemli bir hatası gerçekleşecektir. Tepeden bakan, sömürgeci tavırları ile Türk milletini hafife almaktaydılar. Nitekim Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadele; önce Amasya, sonra da Erzurum ile Sivas’ta sonuçlarını verecek ve dışarıya karşı “bağımsızlık”, içerde de saltanata karşı “ulus egemenliği” ön plana çıkacaktı. İstanbul’da Damat Ferit’in istifası sonrası yeni hükümeti de ikna etmeyi başaran Mustafa Kemal Paşa; istediğini almış ve ülkenin bağımsızlığını Misak-ı Milli kararlarıyla tüm dünyaya gösterecek, milleti temsil eden bir Mebusan Meclisi toplanmasını da sağlamıştı.
İşte İngilizlerin hatası burada ortaya çıkacak ve işi şiddete dökerek, 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal edeceklerdi. Ama hatanın büyüğü ise Mebusan Meclisini dağıtıp milletin vekillerini tutuklaması yani “milletin sesini kesmesi” olacaktı. Mustafa Kemal Paşa da burada kozunu oynayacak ve 7 Nisan’da yayımladığı bildiri ile geride kalan vekilleri yeni seçileceklerle birlikte 23 Nisan’da Ankara’ya davet ederek milletin temsilcisi yapacaktı.
23 Nisan 1920 tarihinde coşkulu bir şekilde açılış yapılan TBMM ile artık olay, bir millet ile işgalcilerin savaşına dönmüş ve daha da önemlisi büyük hatalar yapan İstanbul’u da milletin gözünden düşürmeye yetmişti.
Artık bir kişinin değil, milletin saltanatı geçerli olacaktı ve bu milleti arkasına alan TBMM ve Türk ordusu sayesinde bağımsızlık mücadelesi kazanılacaktı. Bununla birlikte ülkeyi ve milleti düşünen Mustafa Kemal Paşa önderliğinde “ulusal egemenlik” de kazanılacak ve saltanat ile padişahlık, milletin lehine ortadan kalkacaktı. Son nokta ise 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesi olacak ve böylece yeni bir rejim ile devletin ismi tüm dünyaya ilan edilecekti.
Bu nedenle 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması Cumhuriyetin ilanına ve bugünlere gelişimizin yolunu aralamıştır.
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm emeği geçenlere minnetlerimizi sunuyor ve ulusal egemenlik ve çocuk bayramımızı kutluyorum.