İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bir yandan “felaket bölgesi”ne geniş kapsamlı yardım çalışmaları aralıksız devam ederken, diğer taraftan da; “DEPREME HAZIRLIK SEFERBERLİĞİ” tüm hızıyla sürüyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, depreme hazırlık bağlamında “bilimi, ortak aklı, ortak enerjiyi ve toplumsal bilinçlenmeyi” önceleyen bir stratejiyi kararlılıkla uyguluyor.
Bu bağlamda; “depreme hazırlık, toplumsal bilinçlenme ve dirençlilik” çalışmaları çerçevesinde Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ev sahipliğinde bilim insanları, meslek odaları temsilcileri ve ilgili bürokratların katılımıyla üç bölümden oluşan bir toplantı düzenlendi.
İlk iki bölümde Büyükşehir bürokratları “DEPREM RİSK AZALTMA ÇALIŞMALARI VE DEPREME MÜDAHALE HİZMETLERİ” konularında 3 yıldır sürdürülen çalışmalar ve elde edilen sonuçlara ilişkin bilgi verdiler.
Son bölümde de Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Jeolog ve Bilim Akademisi Üyesi Prof.Dr.Naci Görür “Türkiye’nin Depremselliği ve Deprem Risk Yönetimi” üzerinde değerlendirmede bulundular.
Prof.Dr.Naci Görür, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin mikro bölgeleme çalışmalarının önemi üzerinde durarak “İzmir’in Türkiye’ye örnek dirençli kent olması gerekliliğini” anlattı.
ORTAK AKLI, ORTAK ENERJİYE DÖNÜŞTÜRMEK
Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, özetle, “İzmir deprem bölgesi fay hatları hepimizi tedirgin edecek kadar güçlü. Eğer ortak aklı ortak enerjiye dönüştürmezsek hepimiz zayıfız, eksiğiz. Üzerinde yaşadığımız fayları değiştiremeyeceğimize göre doğa ile barışık nasıl bir hayat geçireceğimize kafa yoracağız” dedi.
Bu arada; bürokratların sunumunda da, “İzmir’deki yapı stoğunda özellikle kent merkezindeki yapıların çoğunun depreme dayanıksız olduğu” vurgulandı ve yapı envanteri çalışmalarının 2024’de tamamlanmasının hedeflendiği anlatıldı.
Öte yandan; toplantıda yeni binaların deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmesi ve depreme hazırlık anlamında toplumsal bilinçlenmenin önemi üzerinde duruldu.
YEREL DEMOKRASİNİN ÖNEMİ
Genel anlamda yerellik ve yerel yönetimler (BELEDİYELER), demokrasinin kaynağı, “gözde”sidir.
Çağımız demokrasi, özelde de “YEREL DEMOKRASİ” çağıdır.
Yerel yönetimleri güçlendirmek, yetki alanlarını genişletmek, etkilerini artırmak; temelde demokrasiyi güçlendirmek ve “sürdürülebilir” kılmak anlamına gelir.
Belediyeleri klasik bürokratik idari yapılardan ayıran en önemli özellik; belediye başkanlarının ve belediye meclis üyelerinin “Meşruiyet” kaynağının “HALK İRADESİ” olmasıdır.
Belediye ve Merkezi yönetim seçimleri; esas itibariyle milli iradenin tamamlayıcı, “bütünleşik” unsurlarıdır.
Belediye Meclisleri de “mikro” ölçekte milli iradenin şekillendiği “demokratik merkezler”dir.
Belediyeler ve Merkezi Yönetim; ayrışan yönetim odakları değil; tam tersine ortak paydası “ulusal irade” olan ve birbirini tamamlayan “bütünleşik” yapılardır.
Halka hizmet bağlamında biri, diğerini tamamlıyor.
Ulusal egemenlik kavramı; yereliyle, geneliyle, yasama, yürütme, yargı organlarıyla, anayasal kurumlarıyla, “kapsayıcı” kavramdır.
Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olmasının temelini, alt yapısını da; halkın tercihini ve yetkilendirme istemini yansıtan “HÜR SEÇİMLER” oluşturuyor.
Belediyeler de, “Mikro” bazda, halk iradesinin oluşturduğu merkezlerdir, nitelikli demokrasinin de “olmazsa olmaz”ıdır.
ATANMIŞLARIN SEÇİLMİŞLER ÜZERİNDE “VESAYET” OLUŞTURMASI
DEPREM BÖLGESİ’NİN YENİDEN İNŞAASINDA BELEDİYELER…
Deprem bölgesi’nin yeniden inşasında belediyeler; eylemli bir biçimde devrede olmalıdır.
Oysa bu konuda depremden sonra yayınlanan kararname;
- DEPREM BÖLGESİ’NİN İNŞASI konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı tam yetkili kılıyor.
- Meralar, orman niteliğini kaybetmiş alanlar imara açılacak,
- İmar planları askıya çıkarılmayacak,
- Planlara itiraz edilemeyecek,
Bu kararnamenin işin aciliyeti öncelenerek, hazırlandığı bir gerçektir.
Ancak; belediyelerin söz konusu kentlerin yeniden inşasında “etkisiz” konuma getirilmesinin, yetkilerin tümüyle merkezi yönetime bırakılmasının da bir “eksiklik” olduğu değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak: Yerel yönetimler de, merkezi yönetim de bir bütünün ayrılmaz unsurlarıdır.
Her ikisinin de “meşruiyet” kaynağı milli iradedir.
Atanmışların seçilmişler üzerinde “vesayet” oluşturması; milli iradeyi “sakatlamak” anlamına gelir ki, bu da; demokrasinin kalitesini olumsuz etkiler.