Atatürk, askerin siyasete girmesine karşıydı

Güncel 29.10.2023 - 08:05, Güncelleme: 29.10.2023 - 00:42
 

Atatürk, askerin siyasete girmesine karşıydı

Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, Cumhuriyetin 100. yılına özel Ben Haber'e yazdı...
BEN HABER/ Mustafa Kemal Atatürk; en başından beri askerin siyasete girmesine karşıydı. Akrabası ve arkadaşı olan Salih Bozok, “Orduyu siyasetten ayırmak ve onu devrin icap ettirdiği fenni tekamülat ile kuvvetlendirmek ona bir ideal olmuştu” demiştir. 1908 Meşrutiyeti'nden sonra, ordunun ve dolayısıyla subayların siyasete karışmalarına en sert şekilde muhalefet etmiş ve ileri gelenlerce bundan dolayı eleştirilmiş ve dışlanmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün 1911'de yapmış olduğu bir nutuktaki sözleri çok önemlidir.  “..ordumuzun, büyük şanını yükseltmek için günlük hayatın o miskin dedikodularından, bütün askerlik ruhunu yüce amacından ayırabilen boş, faydasız ve renksiz uğraşlarından uzak kalarak, büyük görevlerimizin yüksek gerekliliklerini hayatımıza katmaya mecburuz.” İlk andan itibaren cemiyetten uzaklaştırılmış, 1908 sonunda sürgün ve kariyerini etkilemek için Trablusgarp’a sürgüne gönderilmiş, dahası 1909’da da kendisine suikast girişiminde bulunulmuştur. 1911’de o nutku yaptığında O’nu destekleyen Yunus Nadi de gazetesinde “bir ordunun ana görevinin, düşmanın saldırısına maruz kalmamak ve milletin şan ve şerefine leke sürülmemesi olduğunu” belirtmiş ve genç kurmay yüzbaşı Mustafa Kemal Bey’in “Ordu siyasiyat ile iştigal etmemelidir” dediğini belirtmiş ve “Bunda büyük bir doğruluk vardır” demiştir.  Bu nedenle de 1913’teki askerin hükümeti düşürmesine neden olan Babaıali baskınına karşı çıkmış ve arkadaşı Fethi Bey ile bu baskına karşı olduklarını bir raporla üstlerine bildirmiş ve daha sonra da birçok kez yapacağı gibi tarihe itiraz notunu koymuştur.   1918 yılında yayınlattığı bir demecinde de siyaseti hiç sevmediğini ve sadece Sofya'da iken ateşemiliterken askeri anlamda Bulgaristan'daki Türkler lehine siyasetle uğraştığını belirtmişti. Ancak; İstanbul'a geldiği Kasım 1918 sürecinde de; Vahdettin tarafından, anayasaya aykırı olarak istifa ettirilen Ahmet İzzet Paşa'nın yerine getirilen Ahmet Tevfik Paşa'nın güvenoyu almaması için Meclise gelmiş ve siyasetçilerle görüşmesine rağmen de İLK KEZ siyasetin acı yüzünü görmüştü. İngiliz yanlısı olduğu için Ahmet Tevfik Paşa'nın güvenoyu almaması için görüştüğü TÜM VEKİLLER ona güvenoyu vermeyeceklerini söylemelerine rağmen, Teceddüdcüler dahi tam tersini yapmış ve Tevfik Paşa'ya güvenoyu vermişlerdi. Zaten ondan sonra da vatansever tutuklamaları başlamıştır. Milli Mücadele'yi anlamak için mutlaka bilinmesi gereken bu 6 aylık İstanbul'daki faaliyetleri sonrası ise VATAN için yapılması gerekenleri planlamış ve Vahdettin'in kendisinin Anadolu'da bir yerde dinlenmeye çekilmesini istediği Erzurum'a kadar hiç siyasete girilmemişti. Zaten yapılacak hiç bir şeyin kalmadığı ve askerlikten istifa ettiği bu dönem sonrası; tüm çabasıyla vatanın kurtulması girişimlerini hızlandırmıştı. Son olarak Son Osmanlı Mebusan Meclisi için aday olup olmayacağını sorulduğunda gazeteciye şunu söyleyecektir. "Ben, sırf vatan ve milletime, böyle bir tarihi anda tamamıyla kendimi hasredebilmek gayesiyle, mukaddes mesleğimden ayrılıp, sinei millete gitmeye karar verdim." dedikten sonra milletin genel iradesine tabii olacağını belirtmişti. Son sözünde de; ancak milletin kendisini mebus seçme arzusunda olursa memnuniyetle kabul edeceğini belirtmiş ancak "kendiliğinden hiçbir teşebbüste bulunmayacağını da" eklemişti. Ve öyle de olmuş, son Mebusan Meclisi’ne aday gösterilmiş ve Erzurum mebusu seçilmişti.
Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, Cumhuriyetin 100. yılına özel Ben Haber'e yazdı...

BEN HABER/

Mustafa Kemal Atatürk; en başından beri askerin siyasete girmesine karşıydı. Akrabası ve arkadaşı olan Salih Bozok, “Orduyu siyasetten ayırmak ve onu devrin icap ettirdiği fenni tekamülat ile kuvvetlendirmek ona bir ideal olmuştu” demiştir.

1908 Meşrutiyeti'nden sonra, ordunun ve dolayısıyla subayların siyasete karışmalarına en sert şekilde muhalefet etmiş ve ileri gelenlerce bundan dolayı eleştirilmiş ve dışlanmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün 1911'de yapmış olduğu bir nutuktaki sözleri çok önemlidir. 

“..ordumuzun, büyük şanını yükseltmek için günlük hayatın o miskin dedikodularından, bütün askerlik ruhunu yüce amacından ayırabilen boş, faydasız ve renksiz uğraşlarından uzak kalarak, büyük görevlerimizin yüksek gerekliliklerini hayatımıza katmaya mecburuz.”

İlk andan itibaren cemiyetten uzaklaştırılmış, 1908 sonunda sürgün ve kariyerini etkilemek için Trablusgarp’a sürgüne gönderilmiş, dahası 1909’da da kendisine suikast girişiminde bulunulmuştur.
1911’de o nutku yaptığında O’nu destekleyen Yunus Nadi de gazetesinde “bir ordunun ana görevinin, düşmanın saldırısına maruz kalmamak ve milletin şan ve şerefine leke sürülmemesi olduğunu” belirtmiş ve genç kurmay yüzbaşı Mustafa Kemal Bey’in “Ordu siyasiyat ile iştigal etmemelidir” dediğini belirtmiş ve “Bunda büyük bir doğruluk vardır” demiştir. 

Bu nedenle de 1913’teki askerin hükümeti düşürmesine neden olan Babaıali baskınına karşı çıkmış ve arkadaşı Fethi Bey ile bu baskına karşı olduklarını bir raporla üstlerine bildirmiş ve daha sonra da birçok kez yapacağı gibi tarihe itiraz notunu koymuştur.  

1918 yılında yayınlattığı bir demecinde de siyaseti hiç sevmediğini ve sadece Sofya'da iken ateşemiliterken askeri anlamda Bulgaristan'daki Türkler lehine siyasetle uğraştığını belirtmişti.
Ancak; İstanbul'a geldiği Kasım 1918 sürecinde de; Vahdettin tarafından, anayasaya aykırı olarak istifa ettirilen Ahmet İzzet Paşa'nın yerine getirilen Ahmet Tevfik Paşa'nın güvenoyu almaması için Meclise gelmiş ve siyasetçilerle görüşmesine rağmen de İLK KEZ siyasetin acı yüzünü görmüştü.
İngiliz yanlısı olduğu için Ahmet Tevfik Paşa'nın güvenoyu almaması için görüştüğü TÜM VEKİLLER ona güvenoyu vermeyeceklerini söylemelerine rağmen, Teceddüdcüler dahi tam tersini yapmış ve Tevfik Paşa'ya güvenoyu vermişlerdi. Zaten ondan sonra da vatansever tutuklamaları başlamıştır.

Milli Mücadele'yi anlamak için mutlaka bilinmesi gereken bu 6 aylık İstanbul'daki faaliyetleri sonrası ise VATAN için yapılması gerekenleri planlamış ve Vahdettin'in kendisinin Anadolu'da bir yerde dinlenmeye çekilmesini istediği Erzurum'a kadar hiç siyasete girilmemişti.

Zaten yapılacak hiç bir şeyin kalmadığı ve askerlikten istifa ettiği bu dönem sonrası; tüm çabasıyla vatanın kurtulması girişimlerini hızlandırmıştı. Son olarak Son Osmanlı Mebusan Meclisi için aday olup olmayacağını sorulduğunda gazeteciye şunu söyleyecektir. "Ben, sırf vatan ve milletime, böyle bir tarihi anda tamamıyla kendimi hasredebilmek gayesiyle, mukaddes mesleğimden ayrılıp, sinei millete gitmeye karar verdim." dedikten sonra milletin genel iradesine tabii olacağını belirtmişti.

Son sözünde de; ancak milletin kendisini mebus seçme arzusunda olursa memnuniyetle kabul edeceğini belirtmiş ancak "kendiliğinden hiçbir teşebbüste bulunmayacağını da" eklemişti. Ve öyle de olmuş, son Mebusan Meclisi’ne aday gösterilmiş ve Erzurum mebusu seçilmişti.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.