Doç. Dr. Emin Elmacı yazdı: Cumhuriyet, Atatürk’ün kafasındaki milli sır idi
Doç. Dr. Emin Elmacı yazdı: Cumhuriyet, Atatürk’ün kafasındaki milli sır idi
Doç. Dr. Emin Elmacı yazdı: Egemenliği, bir kişinin elinden alıp, halka vermeye ÇALIŞAN ve VEREN herkese minnetlerimizle...
Elbette ki Mustafa Kemal “cumhuriyeti” bir gün önce kurmaya karar vermemişti. Onda cumhuriyet fikri 1907’lere kadar gitmekteydi.
İttihat Terakki kongrelerinde herkes meşrutiyeti savunurken o cumhuriyeti dile getirdiği için deli bile demişlerdi ona. O nedenle 1926 yılında bir toplantıda dahi kimdir sorusuna “dahi odur ki ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğunda herkes onlara delilik der." demişti.
Erzurum’dan beri içinde “milli bir sır” gibi sakladığı “cumhuriyeti” daha önce Amasya Genelgesi’nde “yurdu ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır” diyerek dile getirmiş sonra Sivas Kongresi’nde “İrade-yi Milliye”, Ankara’da da “Hakimiyet-i Milliye” ismini koyacak şekilde bilinçle çıkardığı gazetelerle de fikirsel boyutu oluşturmuştu.
O kadar ki ABD’li amiral, Dışişlerine yazdığı yazıda “Nasyonalistler sanırım cumhuriyete gidiyor” diye fikrini açıklıyordu. Bu nedenle “halka yetki vermek istemeyenlerin” Ankara'ya düşman olması ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla işgale gelenlerle dost olması normaldi. Nihayet 23 Nisan 1920’de kapısında “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” düsturuyla cumhuriyeti aralamıştı. Ancak hala Siyasal İslamcılar daha çok ve bir nebze de Meşrutiyetçiler, cumhuriyetin kelimesine bile düşmanca bakmaktaydılar.
Siyasal İslamcılar, halkı rahatlıkla sömürdükleri ve rantları ellerinden gideceğini anladıkları için, dinin devletten gitmesinden rahatsızlardı elbet. Bunlara bir de Siyasal Kürtçüleri eklemeliyiz. Zira Mustafa Kemal, 18 Kasım 1922’de Vahdettin’in hal fetvasını meclisten geçmesini istediğinde ona en fazla karşı çıkan, Nasturi isyanına katıldığı için yakalanan ve daha sonra Şeyh Sait’i isyana ikna edecek olan ve 1926’da da asılacak olan Bitlis milletvekili Yusuf Ziya olacaktı.
Yusuf Ziya “fetva varken bizim oya ne gerek var” dediğinde o oturumda hiç konuşmayan Mustafa Kemal sadece bir cümleyle yanıt verecekti. “Beyfendi bu ülkede hükümetimizi düşürmek için de fetva verilmişti” diyerek, 11 Nisan 1920’de İstanbul’dan yayılan ve “kendilerini öldürülmelerinin dinen caiz olduğunu vurgulayan” Dürrizade fetvasını anımsatarak dinin, fetva ile nasıl birilerinin çıkarına kullanıldığını anlatmıştı. Yusuf Ziya ısrarlıydı. “Fetva bizim oydan üstündür” diyordu ama fetvanın meclisten geçmesine de engel olamıyordu.
İşte bu süreçte Mustafa Kemal, sürekli cumhuriyeti düşünüyor ve Lozan sonrası önce devletin başkentini, sonra grubunu belirliyor ve demokrasi mücadelesinde son hamlesini Ekim başından beri iç ve dış basına verdiği demeçlerde “amacının cumhuriyet olduğunu” belirterek yapıyordu. Evet 28 Ekim’de Mecliste çıkan kilitlenmeyi aşmak için bir gün sonra içinde sakladığı “milli sırı” gerçekleştirmek için Cumhuriyetin ilanına karar verecekti.
Ta genç bir subayken aklına aldığı ve gerçekleştirmek için planladığı CUMHURİYET’i…
Mustafa Kemal 1928 Meclis açılışında öksüzler için 3 yılda yapılan yardımların ne kadar arttığın anlatırken aynen şöyle demişti. “Bu artış, Cumhuriyet’in bilhassa kimsesizlerin kimsesi olduğunu” göstermekteydi.
1839’dan beri padişahın artık hukuk kararı olmadan idam kararı veremediği ülkede başlayan demokrasi adımları CUMHURİYET ile taçlanmıştı.
Egemenliği, bir kişinin elinden alıp, halka vermeye ÇALIŞAN ve VEREN herkese minnetlerimizle...