Prof. Dr. Sever: Çalışmalar 14 gün daha devam etmeli
Prof. Dr. Sever: Çalışmalar 14 gün daha devam etmeli
AFET tıbbı konusunda dünyanın en önemli isimlerinden biri olan ve Türkiye'de Marmara, Bingöl, Van-Erciş, yurtdışında ise İran, Pakistan, Haiti gibi dünyanın en yıkıcı depremlerinde sahada çok sayıda hasta tedavi eden Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, arama kurtarma çalışmalarının en az 14 gün daha devam etmesi gerektiğini kaydetti.
Sever, “Marmara depremi veri tabanını analiz ettiğimiz zaman, bizi çok şaşırtan bir bulgu ile karşılaştık. Zaman geçtikçe enkazdan sağ çıkan hasta sayısı azalıyor, ancak bu az sayıda hastanın hayata tutunma imkanı, erken dönemlerde çıkarılanlara göre çok daha yüksek. Çünkü yaraları hafif olduğu için enkaz altında daha uzun süreler ile canlı kalabiliyorlar. Literatüre göre 13'üncü günde bile enkazdan sağ çıkarılanlar var. Bu nedenle enkaz kaldırma çalışmalarına başlamak için en az 14 gün beklemek gerekli" dedi.
Afet tıbbı alanında dünyada öncü çalışmalarda imzası bulunan ve bu alanda sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en önemli uzmanlarından biri olan Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, yüzyılın afeti Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Demirören Haber Ajansı'na açıklamalarda bulundu. 1999 Marmara depremi ile afet tıbbı alanında çalışmaya başlayan Prof. Dr. Sever, 2003'te Bingöl, ardından aynı yıl İran'da meydana gelen büyük depremlerde sahada yer aldı. 2005 yılında Pakistan'da meydana gelen depremde Sınır Tanımayan Doktorlar grubunda takım lideri olarak görev yaptı. 2010'da Haiti, 2011'de Van-Erciş depremlerinde de sahada binlerce hastaya dokundu. Prof. Dr. Sever, dünyada çok sayıda afet sahasına giden hekimlerden birisi. 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli bu son depremde, rekor düzeyde hasta yükü meydana geldiğini kaydeden Prof. Dr. Sever, “Şu aşamada elde ettiğimiz ön verilere göre binlerce hasta geliyor ki böbrek hastalarında da sayılar buralara ulaştı" dedi.
“LİTERATÜRDE 13'ÜNCÜ GÜNDE SAĞ ÇIKAN VAR"
Günler sonra canlı çıkarılan hastalarla mucizelere tanıklık edildiği ve arama kurtarma çalışmalarının halen sürdüğü bölgede en az iki hafta daha bu çalışmaların devam etmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Sever, “Tıp literatüründe şimdiye dek benim okuduğum kadarıyla enkazdan sağ çıkma süresi en uzun 13 gün olarak yer alıyor. Büyük Çin depreminde olan bir olay. Ama bunun dışında medyadan duyduğumuz haberler de var, afette değil ama çöken bir binanın altından 17 gün sonra çıkarılan bir yaralı olduğunu duyuyoruz. Bunlar tabii kanıtlanmış bilgi değil" diye konuştu.
“NE KADAR CANLI KALINABİLECEĞİ, BİRÇOK ETKENE BAĞLI"
Enkaz altında ne kadar süre canlı kalınabileceği konusunda çok değişken parametreler olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Sever, şu bilgileri verdi: “Biyolojik olaylar çok değişkendir. Standart olarak tıbbi bilgide, bir insanın 3-4 gün kadar susuz kaldıktan sonra hayati riskleri başlar. Açlığa dayanıklılık daha yüksek bu anlamda. Ama genellikle ölümlerde ön planda olan susuzluktur. Burada süreyi tayin eden çok sayıda faktör var. Öncelikle hava şartları önemli. Çok sıcak, terlemenin fazla olduğu yaz aylarında deri yoluyla sıvı kaybı fazla olduğu için, erken dönemde susuzluğun zararlı etkilerinden dolayı ölüm riski ortaya çıkabilir. İkincisi hastanın yaralarının ağırlığı önemli. Ağır bir yaralanma söz konusu ise, kanamaları varsa, başka nedenle kanda volüm kaybı varsa, dayanma gücü daha azdır. Hastanın yaşı, altta yatan başka hastalıklarının olup olmaması da etkenlerden diğerleri. Örneğin 'Hasta 5 gün susuz kaldıktan sonra ölür', böyle bir şey söylenmesi kesinlikle söz konusu değil. Ama şöyle bir şey söyleyebilirim, 3-4 gün sonrasında hayati riski ortaya çıkmaya başlar"
ŞAŞIRTAN BULGU: “İSTATİSTİKİ SEÇİM İKİLEMİ"
Enkaz altından uzun süre sonra çıkarılanların hayatta kalma olasılığının çok daha yüksek olduğuna da değinen Prof. Dr. Sever, “Marmara depremini veri tabanını analiz ettiğimiz zaman, bizi çok şaşırtan bir bulgu ile karşılaştık. Zaman geçtikçe enkazdan sağ çıkan hasta sayısı azalıyor. Ancak bu az sayıda hastanın, hayata tutunma olasılığı, erken dönemlerde çıkarılanlara göre çok daha fazla oluyor. Yani medyadan da izliyorsunuz, gayet iyi durumda çıkıyorlar. Halbuki beklenen nedir? Erken dönemde çıkarılanların daha iyi olması, geç döneme kalanların daha kötü olması, mantık bunu gerektiriyor. Ama sonradan fark ettik ki, burada bir 'istatistiki seçim ikilemi' dediğimiz olay söz konusu. Daha hafif yaralanmış olanlar, enkaz altında daha uzun süre sağ kalabildiği için, geç dönemde de bunlar daha iyi durumda çıkarılabiliyorlar. Erken dönemde çıkarılanlarda ağır yaralıların oranı daha fazla; böylece, ölüm ihtimali çok daha fazla olabiliyor" şeklinde konuştu.
“ZİNHAR İLK HAFTA DOZERLER, AĞIR İŞ MAKİNELERİ GİRMEMELİ"
Geç dönemde enkazdan çıkarılanların hayatta kalma şansının yüksek olduğuna değinen ve ne kadar yorucu olsa da arama kurtarma çalışmalarının devam ettirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sever, “Sabırla devam etmek lazım. Bir kere zinhar, asla ve asla, ilk hafta içerisinde enkaza ağır iş makinelerinin sokulmaması gerekiyor. Dozerlerin ya da enkazı temizleme araçlarının, enkaz altında canlı kalan insanları öldürme riski söz konusu çünkü. İlk bir hafta kesinlikle olmamalı, daha iyisi 2 hafta kadar beklemiş olmak gerekli arama kurtarma çalışmalarına sürdürmek için" dedi.
SAĞ ÇIKANLARDA HEMEN ÖLÜMLERİN NEDENİ: KURTULUŞ ÖLÜMÜ
Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, “Enkazın altındayken temas kurduğunuz ve gayet iyi görünen bazı afetzedelerin, enkazdan çıktıktan sonra dakikalar içerisinde hızla kötüleştiğini ve öldüğünü görebiliyoruz. Bunun adı Kurtuluş Ölümü. Bunun temel nedeni şudur: Bir kimsenin çoğu kez, kolu bacağı enkaz altında sıkışmış durumda baskı altında kaldığı süre içerisinde, o bölgeye giden kan miktarı bir şekilde kısıtlanıyor. Buna 'sekestrasyon' diyoruz. Sanki uzuvlar vücuttan ayrı kalmış gibi; orada kan dolanımı olmuyor enkaz altında iken. Çünkü damarlar da sıkışmış durumda. Ne zaman ki yaralıyı çıkarıyorsunuz, o zaman kola, bacağa kan gitmeye başlıyor; orada birikmiş olan toksik maddeler de sistemik dolaşıma giriyor ve vücuda yayılıyor. Ayrıca kasların kompartmanları içerisinde fazla miktarda sıvı sızmaya başlıyor, 8-10 litreye kadar sıvı kasların içinde birikebiliyor. Kan basıncı düşüyor, kaslardan salgılanan maddelerin zararlı etkileriyle beraber hızlı ölüm meydana gelebiliyor. Bunu önlemek için yapılması gereken şey, bir an evvel yaralıya mümkünse enkaz altındayken ya da çıktıktan hemen sonra tedavi başlamak. Tedavi ne kadar erken olursa o kadar iyi" dedi.
“VÜCUT ISISI 28 DERECENİN ALTINA DÜŞMEZSE"
Depremlerde iklim şartlarının da hayatta kalmaya etkileri olabileceğini belirten Prof. Dr. Sever, çok sıcak veya çok soğuk havanın dezavantaj olduğunu kaydederek sözlerini şöyle noktaladı: “Soğuk havanın yönden bir avantajı söz konusu olabilir, su kaybı fazla olmadığı için. Ayrıca soğukta tüm canlıların metabolizmaları yavaşlar, bu da koruyucu bir etki gösterir. Ama ileri hipotermi söz konusu olursa vücut ısısının 28 derecenin altına inmesi ile ölüm riski ortaya çıkar. O yüzden soğuktan ölme riski de söz konusu. Kaldı ki soğuk havalarda damarlar daralır, vazokonstrüksiyon olur, o da kan dolaşımını bozabilir. Bu da başka sorunlara yol açar. Özetle, hem sıcak havanın, hem soğuk havanın kendine göre olumlu-olumsuz tarafları var. Hangisi öne çıkıyor, bu konuda henüz elimizde yeterli kanıt yok"