Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı
Köşe Yazarı
Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı
-
 

Ulusun egemenliği; devlet halk için var

  Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımıza daha ulaştık.   Elbette ki; bu coğrafyada ulusun egemenliğinin ilk taşları, Osmanlı Devletinde olmuştu. Çünkü “ulus egemenliği” düşüncesi 1789 Fransız Devrimi ile tamamlanmıştı. Krallık yani tek kişinin doğuştan gelen saltanatı yıkılmış ve tüm dünya etkilenmeye ve tabi bazıları da tedbirler almaya başlamıştı. Ama şunun da unutulmaması gerekir ki o da; ulusal egemenliğin ilk taşları 1789’da Fransa’da saltanat yıkılmasından önce başlamıştı.    Önemli olan krallık, çarlık, padişahlık gibi saltanatlara karşı bir duruşun gelişmesi ve saltanatın da bazı yönetim haklarını halka, millete terk etmesiydi. Sonrası ise halkın yönetimi tamamen ele geçirmesiydi.     Biz tarihçiler için bazı devlet adamları, egemenlik haklarını halka vermeleri açısından önemlidir. Özellikle saltanat zamanı Türkiye'de üzerlerindeki yetkiyi halka veren devlet adamları değerlidir. Örneğin lll. Selim'in (1789-1807); yönetimi esnasında "meşveret" usulünü getirerek danışmanlarla yönetimi yürütmesi, ll. Mahmut'un (1808-1839); 1821’de Senet-i İttifak ile bazı yetkilerini “ayan” denilen eşraflara bırakması ve l. Abdülmecit'in (1839-1861); Batı hukukunu ülkeye getirip devleti sorgulanır hale getirmesi önemlidir. İlk kez onun zamanında, padişahların istediği kişiyi hukuki bir mahkûmiyeti yokken asmaları önlenmiştir. Tanzimat sonrası, yerelde halkın belediye meclislerine seçilmesi, 1876’da bir anayasanın oluşması ve seçimlerle bir Mebusan Meclisi’nin oluşturulması bu sürecin devamıdır. Ama ufak kırıntılardır ve eksiklikleri çoktur.    O kadar ki halkın seçimi ile oluşan Meclis-i Mebusan’ın yanında bir de padişahın atadığı bir Ayan Meclisi’nin olması da bu garip eksikliklerdendir. Halkına yerelde güvenip belediye meclisine seçtirten Devlet hala halkına güvenmiyor ve padişahların tahtını bırakması gerçekleşmiyordu. Devlet hala tedbirler peşindeydi.    “Halk, Devlet için vardır” anlayışı dünyada gelişirken bizim coğrafyada bu konu çok geride kalmıştı. “Halk hep Devlet için var” olmuştur. Halk, savaşta asker olarak, barışta da vergi yoluyla hep devleti için vardı. Kapitülasyonları veren padişahlar, kendi siyasi çıkarları gereği halkın üzerine ağır bir ekonomik yük yüklemişti. Bu ekonomik yükten de en çok halk zarar görmüştü. Bir “Milli Mücadele” yaşadığımız dönem sonrasında İstanbul’da Saltanatın halkın gerisinde kalması, ulus egemenliğini çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı çok etkilemişti. Padişaha 14 Haziran 1919’da İstanbul’a çağrıldığını öğrendiği zaman telgrafla yaptığı uyarıda “milli vicdanın ciddi şekilde uyanışının” engellenmesi durumunda sine-yi millete döneceğini belirtmişti. Hepimiz biliyoruz ki Temmuz 1919’da askerlikten istifasını veren Mustafa Kemal Paşa, görevden alınmış ve tutuklanma kararı da verilmişti. Yine de mücadelesini İstanbul’a rağmen Sivas Kongresi ile halkın gücünü alarak devam ettiren Atatürk, Damat Ferit Paşa’nın istifası sonrası bir şekilde rahatlamıştı, İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Erzurum Milletvekili olarak girmiş ancak işgal altında olan İstanbul’a güvenmeyen Mustafa Kemal Paşa, gitmeyerek Ankara’da kalmış durumu takip etmişti. Ancak İngilizlerin İstanbul’u işgali ve Meclisi kapatmaları ona yeni bir Meclis toplama hakkını vermiş ve Milli Mücadeleyi yaparak ülkeyi işgalden kurtaracak TBMM’yi 1920’de 23 Nisan'da açmıştı. Artık ne padişah ne onun atadığı ayanlar vardı. Tek amaçları ülkeyi düşmandan kurtarmak olan bölgelerden seçilerek gelenlerle ulus egemenliği konusunda önemli bir adım atılmış, daha sonra 29 Ekim 1923'te de bu ilk adım, Cumhuriyet ile güçlenerek kemale erdirilmiştir.   Son not; Osmanlı'da törenler devleti temsil eden hükümet konaklarına halkın gelmesi ile yapılırken, 1932 sonrası halk için yeni oluşturulan ve adları genelde Cumhuriyet Meydanı olan meydanlara devletin gelmesiyle yapılmaya başlanmıştır ve hala da öyledir. Artık Halk devletin ayağına değil, devlet halkın ayağına gitmektedir. Devlet Halk için vardır.    Bu güzel milli bayramımızda; Aynı bilinç ve devlet-halk birlikteliğiyle bayramımızı kutlayalım ve halkın her zaman önde olduğunu meydanlarda gösterelim. İyi Bayramlar..
Ekleme Tarihi: 23 April 2025 - Wednesday
Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı

Ulusun egemenliği; devlet halk için var

 
Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımıza daha ulaştık.
 
Elbette ki; bu coğrafyada ulusun egemenliğinin ilk taşları, Osmanlı Devletinde olmuştu. Çünkü “ulus egemenliği” düşüncesi 1789 Fransız Devrimi ile tamamlanmıştı. Krallık yani tek kişinin doğuştan gelen saltanatı yıkılmış ve tüm dünya etkilenmeye ve tabi bazıları da tedbirler almaya başlamıştı. Ama şunun da unutulmaması gerekir ki o da; ulusal egemenliğin ilk taşları 1789’da Fransa’da saltanat yıkılmasından önce başlamıştı. 
 
Önemli olan krallık, çarlık, padişahlık gibi saltanatlara karşı bir duruşun gelişmesi ve saltanatın da bazı yönetim haklarını halka, millete terk etmesiydi. Sonrası ise halkın yönetimi tamamen ele geçirmesiydi.  
 
Biz tarihçiler için bazı devlet adamları, egemenlik haklarını halka vermeleri açısından önemlidir. Özellikle saltanat zamanı Türkiye'de üzerlerindeki yetkiyi halka veren devlet adamları değerlidir. Örneğin lll. Selim'in (1789-1807); yönetimi esnasında "meşveret" usulünü getirerek danışmanlarla yönetimi yürütmesi, ll. Mahmut'un (1808-1839); 1821’de Senet-i İttifak ile bazı yetkilerini “ayan” denilen eşraflara bırakması ve l. Abdülmecit'in (1839-1861); Batı hukukunu ülkeye getirip devleti sorgulanır hale getirmesi önemlidir. İlk kez onun zamanında, padişahların istediği kişiyi hukuki bir mahkûmiyeti yokken asmaları önlenmiştir. Tanzimat sonrası, yerelde halkın belediye meclislerine seçilmesi, 1876’da bir anayasanın oluşması ve seçimlerle bir Mebusan Meclisi’nin oluşturulması bu sürecin devamıdır. Ama ufak kırıntılardır ve eksiklikleri çoktur. 
 
O kadar ki halkın seçimi ile oluşan Meclis-i Mebusan’ın yanında bir de padişahın atadığı bir Ayan Meclisi’nin olması da bu garip eksikliklerdendir. Halkına yerelde güvenip belediye meclisine seçtirten Devlet hala halkına güvenmiyor ve padişahların tahtını bırakması gerçekleşmiyordu. Devlet hala tedbirler peşindeydi. 
 
“Halk, Devlet için vardır” anlayışı dünyada gelişirken bizim coğrafyada bu konu çok geride kalmıştı. “Halk hep Devlet için var” olmuştur. Halk, savaşta asker olarak, barışta da vergi yoluyla hep devleti için vardı. Kapitülasyonları veren padişahlar, kendi siyasi çıkarları gereği halkın üzerine ağır bir ekonomik yük yüklemişti. Bu ekonomik yükten de en çok halk zarar görmüştü.
Bir “Milli Mücadele” yaşadığımız dönem sonrasında İstanbul’da Saltanatın halkın gerisinde kalması, ulus egemenliğini çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı çok etkilemişti. Padişaha 14 Haziran 1919’da İstanbul’a çağrıldığını öğrendiği zaman telgrafla yaptığı uyarıda “milli vicdanın ciddi şekilde uyanışının” engellenmesi durumunda sine-yi millete döneceğini belirtmişti. Hepimiz biliyoruz ki Temmuz 1919’da askerlikten istifasını veren Mustafa Kemal Paşa, görevden alınmış ve tutuklanma kararı da verilmişti. Yine de mücadelesini İstanbul’a rağmen Sivas Kongresi ile halkın gücünü alarak devam ettiren Atatürk, Damat Ferit Paşa’nın istifası sonrası bir şekilde rahatlamıştı, İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Erzurum Milletvekili olarak girmiş ancak işgal altında olan İstanbul’a güvenmeyen Mustafa Kemal Paşa, gitmeyerek Ankara’da kalmış durumu takip etmişti. Ancak İngilizlerin İstanbul’u işgali ve Meclisi kapatmaları ona yeni bir Meclis toplama hakkını vermiş ve Milli Mücadeleyi yaparak ülkeyi işgalden kurtaracak TBMM’yi 1920’de 23 Nisan'da açmıştı. Artık ne padişah ne onun atadığı ayanlar vardı. Tek amaçları ülkeyi düşmandan kurtarmak olan bölgelerden seçilerek gelenlerle ulus egemenliği konusunda önemli bir adım atılmış, daha sonra 29 Ekim 1923'te de bu ilk adım, Cumhuriyet ile güçlenerek kemale erdirilmiştir.
 
Son not; Osmanlı'da törenler devleti temsil eden hükümet konaklarına halkın gelmesi ile yapılırken, 1932 sonrası halk için yeni oluşturulan ve adları genelde Cumhuriyet Meydanı olan meydanlara devletin gelmesiyle yapılmaya başlanmıştır ve hala da öyledir. Artık Halk devletin ayağına değil, devlet halkın ayağına gitmektedir. Devlet Halk için vardır. 
 
Bu güzel milli bayramımızda;
Aynı bilinç ve devlet-halk birlikteliğiyle bayramımızı kutlayalım ve halkın her zaman önde olduğunu meydanlarda gösterelim. İyi Bayramlar..
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.