Asgari ücret ve emekli maaşı açıklaması
Asgari ücret ve emekli maaşı açıklaması
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, "Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık‘ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen ve 3 saat 10 dakika süren Kabine Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık. Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhatlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir ile aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun ile görüşmemizde 2 kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına üstün desteğimizi teyid ettik. Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 liderler Zirvesi‘nde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkanı bulduk. Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları hem de partimizin mahalli idareler seçimleri ile ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık 5 yıldır tam anlamıyla bir fetret devri yaşayan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilik ile yeniden buluşturacağız" dedi.
‘BİR GECE ANSIZIN GELEREK TÜM BU SENARYOLARI YIRTIP ATMAKTAN ÇEKİNMEYİZ’
Erdoğan, konuşmasının devamında, "Milli Güvenlik Kurulumuzun Kasım ayı toplantısında terör ile mücadeleden bölgemize gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hakim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hale getireceğiz. Irak sahasında devam eden Pençe harekatlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımız ile teröristlerin üzerinde baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız. Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum; Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölücü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi ‘bir gece ansızın gelerek’ tüm bu senaryoyu yırtıp atmaktan çekinmeyiz" ifadelerini kullandı.
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE YENİ SÖMÜRÜ DÜZENİNE YOL AÇMAMALIDIR’
Erdoğan, iklim değişikliğinin etkilerine her geçen gün daha fazla maruz kalındığına dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Akdeniz çanağında yer alan Türkiye aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeği ile ne kadar erken yüzleşirsek ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz. İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor; bugün 8 milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbibleri; gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiyatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan krizinin önüne geçemeyiz. Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz. Bir başka hakikat, iklim değişikliği ile mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdır. Biz insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen insanların ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkanlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz ‘Net 0 emisyon’ hedefimize 2053 yılında ulaşmayı öngörüyoruz."
'HEDEFLERİMİZE DOĞRU YÜRÜYÜŞÜMÜZÜ KARARLILIKLA SÜRDÜRÜYORUZ'
Erdoğan, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini daha da geliştireceğini ifade ederek, konuşmasında şunları söyledi:
"Yarın Yunanistan’a gidiyoruz. Ardından 18 Aralık‘ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleri ile işbirliğimizi güçlendireceğiz. Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe Türkiye Yüzyılı'na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla hem içeri de hem küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun milletimiz bu hakikati görüyor. İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum. Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak, üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı. İnşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik, mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz."
'İSTİHDAMA ZARAR VERMEYECEK BİR ASGARİ ÜCRET HEDEFİYLE SÜREÇ YÖNETİLECEK'
Erdoğan, ekonomik verilerin daha da iyileşmeye başladığını ifade ederek, "Üretim, istihdam, ihracat tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın 3’üncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ü ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre istihdam 32 milyona ulaştı. İşsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi. Çalışan emeklerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus 5’er bin liralarını süratle yatıracağız. Aile ve Gençlik Fonunun kuruluşu ile ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ‘ücretsiz internet ve indirimli teknolojik desteği’ sözümüzü tuttuk. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dahil ettik. Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık‘ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek" dedi.
'ÖNÜMÜZDEKİ YILI DENGELERİ SAĞLAMLAŞTIRMA SÜRECİ OLARAK GÖRÜYORUZ'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında ekonomiye dair gelişmeleri ele alarak, "Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda usanmadan, bıkmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi adım adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım. Aramıza fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim. Gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi ekonomik ve askeri bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız" dedi.
GAZZE’DEKİ ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR
Erdoğan, Türkiye’nin dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise; inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlet olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir hasrettir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatle gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs'taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle barış harekatı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyon ile sahip çıktı. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında, Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz. Bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzü ile hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin felsefi gerekçeler aramaya da gerek yoktur. Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir."
'NETANYAHU NEREYE KAÇAR BİLEMİYORUM'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına tepki göstererek, "İsrail, 2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir. Bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır. Türkiye kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerine örten Batılı ülkelerde aynı akibeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askeri ve ekonomik destek vermemiş olsa bu terör devletinin yöneticileri böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi" diye konuştu.
'BATILI DEVLETLER MAYASINDAKİ BARBARLIK DÜRTÜSÜYLE HAREKET ETMEKTEDİR'
Erdoğan, konuşmasının devamında, "Batı’nın tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların tiniyetini Bosna’dan Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermeni isyanlarından, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batı’nın ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Sadece barbarlık gerçek anlamda Batı’ya ait bir vasıftır. Haçlı seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci Dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı hep bu vasfını sergiliyordu. Gazze’deki vahşete ortak olan Batı çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip, Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler ve onların en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlarda bu zülüm karşısında sergiledikleri acizlik ile insanlığın ortak çatısı olma hüviyetlerinden iyice uzaklaşmışlar" ifadesini kullandı.
'BİR AN ÖNCE AKLINI BAŞINA TOPLAMASINI ÜMİT EDİYORUZ'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Filistin'e saldırılarına ilişkin, Batılı devletlerin etekleri altına saklanan İsrail yönetiminin zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçların da ödeyeceği bedellerin de o kadar ağır olacağını belirterek, "Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında, Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz" dedi.
'ÜLKEMİZDE UZUNCA BİR SÜRE DEPREM TEHLİKESİ GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR'
Erdoğan, geçen günlerde Marmara bölgesinde yaşanan 5.1 büyüklüğündeki sarsıntının deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattığını ifade ederek, "Bilindiği gibi Türkiye Alplerden Himalayalara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan 5’inci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda 6 ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Bu coğrafyada yaşamak demek; ‘Deprem gerçeği ile yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek’ demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu depreme dayanıklı binalar yapmaktır. Yani ‘kentsel dönüşüm’ dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine hakkına girer bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi bu meselenin yeniden gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkardık. Yapı denetim kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik" diye konuştu.
'KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ İSTİSMAR ETMEK ÜLKEMİZE İHANET ETMEK DEMEKTİR'
Erdoğan, konuşmasında kentsel dönüşüm vurgusu yaparak, "Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Halihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunu en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum; 'Ülkemize ihanet etmek' demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur" dedi.
'İFTİRAYA VARAN KAMPANYALARLA PROJELERİMİZE SÜREKLİ TAKOZ OLDULAR'
Erdoğan, hükümet olarak ilk günden beri kentsel dönüşüm konusunu önemsediklerine işaret ederek konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanıksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. 'Zemin artı 3 olsun, zemin artı 4 olsun, bilemediniz zemin artı 5 olsun’ dedik. O günden bugüne inşatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtası ile şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Aklı hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak, kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve malları ile bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık."
'RANTSAL DÖNÜŞÜM' BÜHTANINA KADAR SAYISIZ YALANI TEDAVÜLE SOKTULAR'
Erdoğan, geçen eylül ayında çok geniş bir katılımla ‘Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şurası’ düzenlediklerini hatırlatarak şunları söyledi:
"Şura’da ortaya çıkan teklifler, Şura’nın en güzel neticesi de oydu; diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz ay başında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi. Yeni Kentsel Dönüşüm Mevzuatının yürürlüğe girmesi ile birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tevzirata başladı; ‘Vatandaşın malına el konulacak’ bu iftiradan başlayarak ‘Rantsal Dönüşüm’ bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır; o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır. Yeni kanun ile kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır; Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren, çok sayıda bağımsız birime sahip binaların, kentsel dönüşüme dahil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzden 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alabilmesi mümkün hale getirildi. İmar planlarının ilan askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesi ile süreç hızlandırıldı. Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için ‘yarısı bizden kampanyası’nın uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkan tanındı."
'KİM BUNUN AKSİNİ İDDİA EDİYORSA YALANCIDIR'
Erdoğan, "Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi halinde dönüşen konut borcu nispetinde hazineye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkan verildi. Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel Dönüşüm Projeleri’ne kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa 'müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor' demektir" dedi.